Türk ve İslam mimarisinde sivil ve dini yapıların süsleme programlarında bitkisel ve geometrik motifler yaygın olarak kullanılmıştır. Bu motiflerin dışında insan ve hayvan figürlerinin kullanıldığı yapılara da rastlanılmaktadır; figürlerin yapılarda kullanımının kökeni Orta Asya’ya kadar gider, Gök tanrı inancının figür dili oluşmasında etkisi yadsınamaz bir gerçektir.
İslamiyet öncesi Türklerde dünyanın ruhlarla dolu, doğanın ise tıpkı bir insan gibi vasıflara sahip olduğu ”Animizm” inancına rastlanmaktadır. Gök tanrı, Şamanist, Animist inançların etkisi, 12 Hayvanlı Türk Takviminin kullanılması zaman içerisinde dini ve sivil yapıların süsleme programlarında figürsel dilin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Bu bağlamda Anadolu’dan, Büyük Selçuklu Devleti’nin hüküm sürdüğü sınırlara, Orta Asya ve İran’da bulunan İslam hanedanlıklarına kadar yapıların süsleme programı kapsamında figürlü eserlere rastlanmaktadır. Figürlü süsleme örnekleri incelenirken dikkat edilmesi gereken husus motiflerin tek bir kültür ürünü olmadıkları; zaman içerisinde birbirlerine öykünerek farklı tasarımların ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Eserlerin dili okunurken yan yana geldikleri diğer sembollerle anlamların farklılaştığı da görülmektedir. Bu hususta figürlere bir bütün olarak bakıp yorumlamak önemlidir. Ele aldığımız yazı kapsamında Türk ve İslam mimarisi süsleme programlarından detaylar incelenmiştir.
Diyarbakır Ulu Cami
Eserin avluya bakan cephesinde sağda pencere üzerinde yer alan çiçekli
kûfî kitabesine göre Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle (1091) yılında yaptırıldığı bilinmektedir. Yapıya farklı devirlerde ekleme ve onarımları sonucunda çok sayıda kitabe eklenmiştir. Diyarbakır Ulu Caminden figürlü süsleme örneği verecek olursak: Külliye girişini sağlayan doğu eyvan açıklığının dış yüzünün her iki tarafında aslan boğa mücadelesi kabartma şeklinde tasvir edilmiştir. Benzer tasvir Diyarbakır iç kale kapı kemerinin iki yanında da bulunmaktadır. Bu hayvan mücadele sahnesi, Orta Asya kökenli olup, güç ve iktidarın sembolü olarak nitelendirilmektedir.
Semerkand Şirdar Medresesi
Bugün Registan adıyla anılan, zamanında pazar yeri olarak kullanılan tarihi meydanda yer almaktadır. Uluğ Bey medresesinin (1417-1420) karşısında bulunan eser (1619-1636) yılları arasına tarihlendirilse bile 15. Yüzyıl Timurlu geleneği süsleme programlarını bünyesinde barındırmaktadır. Taç kapı sivri kemer alınlığının iki yanını dolduran, lâcivert zemin üzerine yapılmış beyaz çiçekler ve kıvrım dallar arasında simetrik olarak yerleştirilmiş iki adet sarı kaplan ve güneş formlu insan yüzü şeklinde tasvirler görülmektedir. Şîr Farsça’da aslan anlamına gelir. Girişteki çift taraflı aslan tasvirlerinden dolayı bu medrese “Şîr-dâr” (aslanlı kapı) olarak anılmıştır. Güneş Türk mitolojisinde hükümdarlıkla sembolize edilmiştir. Diyarbakır Ulu Caminde olduğu gibi yine aslanın tam önünde ceylan bulunması mücadele ile bağlantı kurulabilir.
Sevgili, bir başka güzelsin bugün;
Dörtlükler, Ömer Hayyam
Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün.
Güzeller bayram günleri süslenir:
Seninse bayramları süsler yüzün.
Hudâvend Hatun Kümbeti
Kümbet Anadolu Selçuklu hükümdarı IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın kızı Hudâvend Hatun tarafından İlhanlı Valisi Sungur Ağa’nın yönetimi sırasında (1312) yılında
Niğde’de yaptırılmıştır. Kümbetin güneydoğu ve kuzey cephelerindeki pencere alınlığında karşılıklı olarak ikişer kadın başlı ve kuş vücutlu kabartmalar bulunmaktadır. Figürlerin üç dilimli taçları ve örgülü saçları Selçuklu tipine uygundur. Bu kabartmalar Türk mitolojisinde ise Hüma ya da Humay Kuşu Umay Ana ile özdeşleştirilen mitolojik öğelerdir. Orhun Yazıtları´nda da geçen Umay, Türk ve Moğol mitolojisinde bir bereket tini olup hamilelerin, doğmuş ve henüz doğmamış çocuklar ile hayvan yavrularının koruyucusudur.
Kümbette Hudâvend Hatun (1332), Emîr Şücâüddin’in kızı Paşa Hatun (1340) ve Osmanlı dönemi Niğde sancak beyinin kızı Belkıs Hanım’a (1563) ait üç mezar taşı bulunmaktadır; kadınların bir arada olduğu bu türbede Ana tanrıça bereketi ve çocukların koruyuculuğu ile bağlantılı sembolün kullanılmış olması tesadüf değildir. Şamanizm inançlarına kadar uzanan Umay Ana tasvirinin mezar sembolü olması, türbede yatan kişiyi, yolcuları koruduğu ve uğur getirdiği varsayılmaktadır.
Erzurum Yakutiye Medresesi
Taç Kapısının üzerindeki tek satırlık Arapça kitabeye göre medrese, Olcaytu Hudabende döneminde (1310-11) Gazan Han ve Bolugan Hatun’un paralarıyla İlhanlılar’ın Bayburt ve Erzurum vilâyetlerinin emîri Cemâleddin Hoca Yakut
Gazani tarafından yaptırılmıştır.
Dışa taşkın taç kapının yan cephesinde Geometrik süslemeli yuvarlak formlu bir vazo içerisinden çıkan, iri yaprakları belirgin bir ağaç motifi yer almaktadır. Bu motifin hayat ağacı ile bağlantılı olması muhtemeldir. Ağacın dalları altında her iki yanında birer aslan-pars figürü işlenmiştir. Hayvanların vücutları spiral biçimde kıvrımlarla, yüzlerinde gözler, dişler ayrıntılı olarak tasvir edilmiştir. Ağacın üzerindeki çift başlı kartal motifinde vücut, kanatlar, kuyruk açıkça işlenmiştir; başının üzerinde geometrik süslemeli bir kabara yer almaktadır. Türk sanatında aslan simgeciliği güç, kuvvet, koruyucu bir simge ya da taht timsali olması gibi hususlarla açıklanmaktadır. Ayrıca bu tasvir birçok mitolojide ortaktır; örneğin aslanın kükremesi nasıl Budizm’in inananlarını uyarıyorsa, aynı husus, Hıristiyanlık ya da İslamiyet için de geçerlidir.
Sivas Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası
Eser Sivas’ın Divriği ilçesinde Mengücüklü Emîri Hüsâmeddin Ahmed Şah ve eşi Turan Melek Hatun tarafından (1229) yılında yaptırılmıştır. Yapının batı cephesinde yer alan taç kapı farklı kompozisyon ve bitkisel süslemelerinin yoğunluğundan dolayı “tekstil kapı” diye anılmıştır. Bu kapının sağında mukarnas süslemenin
hemen altında doğan ve çift başlı kartal figürleri işlenmiştir.
Türk Sanatı sembolizminde kartal ve öteki yırtıcı kuşların beraber gök unsurunu yansıtan hayvanlardandır. Çünkü kuşların hükümdarı sayılan kartal ve yırtıcı kuşlar dünya ağacının tepesinde yer alırlar ve Gök Tanrı’nın da sembolü sayılırlardı (Çoruhlu, 1993: 21). Özellikle Göktürk ve Uygur devirlerinde kartal ve diğer yırtıcı kuşlar hükümdar ya da beylerin timsali, koruyucu ruhun ve adaletin simgesiydi. Güneşi ve aynı zamanda güç ve kudreti ifade ediyordu (Çoruhlu, 2000: 134). Çift başlı kartalların bu yapıda kullanılmasının sebebi; Cami ve Darüşşifa’nın banilerinin Sultan ve eşi olması sebebiyle iki kişinin birlikte timsali olarak tasvir edilmiş olması muhtemeldir.
Erzurum Çifte Minareli Medrese
Kitabesi bulunmadığı için inşa tarihi bilinmeyen yapının, doğu duvarının aynı zamanda kale surunu teşkil etmesi, duvar işçiliğinde malzeme ve yapım
farklılıkları olması gibi sebeplerle muhtemelen 12. yüzyılın ortalarına ait bir Saltuklu Beyliği yapısının kalıntıları üzerine inşa edildiği sanılmaktadır. İnşa tarihi olarak da 13. yüzyılın sonları düşünülmektedir. Taç Kapı üzerinde yükselen minare kaidelerin alt kısımlarına ise yine iki taraflı olmak üzere dört tane, kalın birer kaval silmenin çerçevelediği sivri kemerli niş içerisinde, iki ejderhanın kuyrukları ucundaki bir hilalden çıkan, tepesine çift başlı kartal motifi oturtulmuş hayat ağacı kabartmaları işlenmiştir. Üç farklı tasviri iç içe geçmiş şekilde medrese taç kapı girişinde minare kaidesinde görmekteyiz.
Türk mitolojisindeki ejderha motifinde Çin mitolojisinin etkisi vardır. Suyun, ve yeniden doğuşun temsili sayılmıştır. Ejderha, Çin’de olduğu gibi 12 Hayvanlı Türk takviminde de yıl simgesi olarak yer almıştır. Devasa bir yılan olarak da resmedilen ejderha, Dede Korkut hikayelerinde, Oğuz Kağan Destanı’nda ve Türk toplumlarının inançlarında kendine yer edinmiştir. Hayat ağacının biçimsel özellikleriyle ilgili olarak da çeşitli yorumlar yapılmıştır. O, bütün alemi birbirine bağlar; kökleriyle cehennemi, gövdesiyle yeryüzünü, dallarıyla cenneti kapsar. Dalları Tanrının evine yani cennete kadar ulaşır. Dünyanın en büyük ağacıdır. Anadolu Selçuklu sanatında erken devirlerde genellikle tek başına veya kuşlarla çevrelenmiş olarak görülür.
Daha sonraki devirlerde Erzurum Çifte Minareli Medrese örneğinde olduğu gibi hayat ağacı ile birlikte çeşitli hayvanların da yer aldığı görülmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinin 14. yüzyıl başlarında tarih sahnesinde güç kaybettiği bilinmektedir, son devir yapılarında olan bu medrese örneğinde Ejderha tasviri ile yeniden doğuş, Selçuklu kartalları ile güç ve kudret, hayat ağacı ile ise sonsuza kadar tarih sahnesinde anılmak, kök salmak gibi anlamlar yüklenmiş olması muhtemeldir.
Kaynakça
Figürlerin daha ayrıntılı fotoğrafları için:
*Alsan, Şenay, Türk Mimari Süsleme Sanatlarında Mitolojik Kaynaklı Hayvan Figürleri (Orta Asya’dan Selçuklu’ya), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırma Enstitüsü, Doktara Tezi, İstanbul 2005.
*Ahmet Vefa Çobanoğlu, “Divriği Ulucami ve Darüşşifası”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
*Ayşe Denknalbant, “Yakutiye Medresesi ve Kümbeti”, TDV İslâm Ansiklopedisi.
*Çoruhlu, Yaşar. (1993) “Türk Sanatı’nda Görülen Hayvan Figürlerine” Gök ve Yer “Sembolizmi Açısından Bir Bakış”, Üçüncü Uluslararası Türk Kültürü Kongresi Bildirileri, Cilt: 1, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara.
*Çoruhlu, Yaşar. (2000) Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul. Öney, Gönül, Anadolu Selçuklularında Heykel-Figürlü Kabartma ve XIV-XV. Asırlarda Devamı, Cilt III, Ankara 1966.
*Doğan Yavaş, “Çifte Minareli Medrese”, Tdv İslâm Ansiklopedisi
*Ferit Bozkurt, Türklerin Dini, İstanbul 1995
*ÖNEY, Gönül, “Niğde Hüdavent Hatun Türbesi Figürlü Kabartmaları”, Belleten, C. 31, 122, Ankara 1967, s. 143-167
*Öney, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1988.
*Ögel, B.(2010). Türk Mitolojisi 1. Türk Tarih Kurumu Yayınları: Ankara.
Özkartal, M.(2012). Türk Destanlarında Hayvan Sembolizmine Genel Bir Bakış(Dede Korkut Kitabından Örnekler). Milli Folklor Dergisi. 24(94), 58-71*Öztürk Ateş Ş (2012). Yakındoğu Demirçağ Uygarlıklarında Hayat Ağacı İnancı. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır.
*YILDIZ, İrfan ed. (2011), Medeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi, Diyarbakır.
Bir Cevap Yazın