Turtles All the Way Down

Turtless all the way down, sonsuza kadar geriye gitme düşüncesindeki problemi ifade eden bir cevaptır. Dünyanın yuvarlak olup olmadığıyla ilgili tartışmaların devam ettiği bir zamanda, kimi insanlar dünyanın bir kamlumbağanın sırtında tepsi gibi durduğuna inanıyorlardı. Peki kaplumbağanın altında ne vardı? Elbette başka ve daha büyük kaplumbağalar.

Bu sonsuz regresyon düşüncesi eleştiriye açıklığı kadar komiktir de. Dünyayı sırtında tutan kaplumbağaya cevabına eriştiğinizde aslında bir cevaba erişmiş olmuyorsunuz. Sorunu sonsuza öteleyerek konuyu çıkmaza sokmuş oluyorsunuz. Alttaki kaplumbağa örneği komik gelse de bu problem çeşitli şekillerde teolojide ve felsefede karşımıza çıkmaktadır. İlk hareket nasıl başladı ya da zamandan önce ne vardı gibi sorular da bizi benzer bir çıkmaza sokabilir.

Bu paradoksun bir benzeri sayılabilecek bir soru aklıma geliyor şu sıralar. Aynı probleme insanın anlam arayışı ve varlığını anlamlandırması açısından yaklaşıyorum. Biz kimiz neden buradayız ve varlığımızın bir anlamı var mı? Bu konunun ne kadar çetrefilli bir konu olduğunu bildiğim için konunun özünden uzaklaşarak teolojik bir anlam arayışındaki “alttaki kaplumbağa” problemine dikkat çekmek istiyorum. İnsan eğer varlığının anlamını Tanrıya dayandırıyorsa, yani, “Ben kimim, neden buradayım ve varlığımın bir anlamı var mı?” sorusunu sorduğunda varlığını anlamlı ve değerli kılanın Tanrı olduğunu düşünüyorsa bir anlamda sorunun cevabını vermiş değil, onu ertelemiş olur. Kendi varlığı içinde anlam bulamayan kişi anlamı Tanrıdan çekmiş olur. Tanrının istemesi, yaratması ve onu kulluğa layık görmesi kişinin hayatının anlamıdır.

Yerlerin ve göklerin yaratılma sebebi insandır ve insan Tanrının seçtiği varlık olarak anlamlı ve değerlidir. Kendi nurundan üflemiştir ona ve yeryüzündeki halifesi olmasını istemiştir. Kainatın süsü olan insan düşünerek ve düşüncesi üstüne düşünerek mukaddes yükü taşımaya başlamıştır. O yaratılanların en şereflisidir. Dağların sırtında taşıyamayacağı yükü o kalbinde taşıyabilmektedir. İşte insanın varlığının anlamı budur. Yalnız, burada felsefi ya da teolojik bir soru sorulabilir. Sorunun tamamen teorik ve felsefi bağlamda bir soru olduğunu hatırlatmak isterim. Peki Tanrının varlığının anlamı nedir? Tanrı anlamı nereden çeker?

İyi de düşünmek ne demek

Bu soru hatalı olabilir. Tanrı zaten anlamı da kendinde olandır yani onu kendinde barındıran olduğundan ayrıca bir anlamla işi olmaz. Yine de bu teolojik bağlamda böyledir. Meseleye daha uzaktan bakınca soru yerinde durmaktadır. Yaratılan bir evren var, doğa ve içindeki insan var. Var ama bunların değerini ya da anlamını kozmik bağlamının dışında kim ya da ne değerlendirebilir? Evren var ve bu inkar edilemez ama evrenin varlığının ve onun bir yaratıcısı olmasının ne anlamı var? Sadece var olması anlamlı olması için yeterlidir mi demeli ya da? Tüm bunların anlamlı olup olmadığını söyleyecek ya da karar verecek kozmik bağlam dışı bir şey olabilir mi? Ne kadar tuhaf bir soru değil mi? Yine kendimizi alttaki kaplumbağaları ararken bulduk.

Yukarıdaki yazılanlar teolojik bir beyin jimnastiğidir. Olsa olsa bize anlam arayışının beyhudeliğini dahası onun bir yanlış anlama biçimi olduğunu gösterir. Bir şey varsa vardır onun anlamla ilişkisini kurmaya çalışmak başka sorunları beraberinde getrir. Yine de buradan biraz devam edelim ve bu düşünceyi Hegelci (ya da onu öyle anlayanlarca) bir anlayışla harmanlayalım. Geist kendini bilmek istedi ve kendini önce yoklukta sonra cansızlıkta sonra canlılıkta ve insanda deneyimledi. Yani geist, kendisini tekrar kendisi üzerine düşünen bir biçimde deneyimledi. Diğer seçenek ise beynin sadece bir tür enformasyon işleme donanımı olması. Zekanın kendini deneyimleyen geist ya da evrimsel bir hayat kalım becerisi ortaya çıkması olasılıklardan sadece ikisi.

Şu şekilde daha açık olacak; insan düşünen maddedir. Yani madde bir şekilde kozmik çarklardan geçerek insan oldu ve insan olarak madde üzerine yani yine kendisi üzerine düşünmeye başladı. Düşünme tüm canlılarda az çok vardır ama düşüncesi üzerine düşünen tek canlı bildiğimiz kadarıyla insan. Ama galiba artık anlıyoruz ki düşünmek o kadar bize özel olmayabilir. İnsanın anlamını düşünme becerisine dayandırmak sağlam bir zemine dayandırmamak olabilir. Düşünüyoruz derken aslında sadece belli algoritmaları izliyor olabileceğimizi ve düşünmenin bize özgü olmadığını fark ettik. Düşünmenin sandığımız kadar özel bir şey olmadığını bir tür veri işleme becerisi olduğunu ya da alt sistemlerimiz arasındaki dengeden doğduğunu anlarsak kendi varlığımızın anlamına dair beklentilerimiz azalabilir.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.080 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.