Ülkelerin Konut Sahipliği Oranları

Bir ülkede yaşayan insanların yüzde kaçının kendi evlerinde oturduğu yüzde kaçının kiracı olduğu verisi dikkate değer bir veri. Bu verilere baktığımızda genellikle eski Sovyet zamanı ülkelerinde ev sahiplikleri oranlarının fazla bazı çok gelişmiş ekonomilerde ise oranın ilginç derecede düşük olduğunu görüyoruz. Öncelikle konut sahipliği oranları verisinin muhtemelen çok kaba bir veri olduğunu düşünmek gerekir. Birinin metropolde villası olmasıyla stüdyo dairesi olması oranı eşit derecede etkileyecektir. Dolayısıyla ev sahipliği oranının fazla olması o ülkenin gelişmiş olduğu anlamına gelmez hatta kırsalda yaşayan insanların çoğunlukta olduğu ülkelerde bu oranın yüksek çıkması beklenebilir. Kırsal nüfusu fazla olan bu ülkede ekonomik gelişimle birlikte köyden kente göç süreci başladığında ülke ekonomisindeki kalkınmaya rağmen bu oran düşebilir.

Ülkelerin konut sahipliğinin yüksek olmasının nedeni sadece gelişmişlikle ilgili olamayacak bir veridir. Gelişmiş bir ülkede ev sahipliği oranlarının yüksek olması ise yani köyden kente göç sürecini tamamlamış sanayi ve hizmet sektörünün çok gelişmiş olduğu bir ülkede ev sahipliği oranının yüksek olması sanıyorum iyiye işarettir. Bazı ülkelerde Sovyet ekolünden kalma sebepler nedeniyle devletin kiraladığı evler mevcut bu da bir ara model olarak kabul edilebilse bile asıl veriyi etkilememelidir sonuçta ev sahipliği durumu söz konusu değildir. Kimi gelişmiş ekonomilerde ise evler kurumsal şirketler tarafından kiralanmaktadır ki bu da bir şeyi değiştirmez. Ev sahibinin devlet ya da kurumsal bir firma olması bir şeyi değiştirmemektedir.

Ev sahipliği oranının yüksek olması olumlu bir şey midir?

Bu soruya ilk bakışta evet cevabını vermek mümkün olsa da cevap her zaman evet olmayabilir. Diyelim ki evinizi kurumsal bir şirketten veya devletten kiraladınız, önümüzdeki on beş yirmi yıl için evden çıkmanızı gerektirecek bir durum yok ve konut almak yerine daha fazla gelir elde edebileceğiniz yatırım seçenekleriniz var. Bu durumda ev sahibi olmak ya da olmamak pek bir şeyi değiştirmeyecektir. Ülkede yeterli ev arzı varsa piyasa dengede olacağı için bir sürpriz yaşamayabilirsiniz. Belki de kiracı olmak uzun vadede daha iyi olacaktır. Fakat çoğu ülke için böyle bir durum söz konusu değildir. Ev sahipleri genellikle şahıslardır, ülke sosyal ve ekonomik krizlere gebedir, piyasa dengesizdir ve para hızlı değer kaybeder. Tüm bu tehlikelerden ev sahibi olanlar etkilenmez ya da daha az etkilenirler. Özetle ev sahipliği oranının yüksek olması kimi ülkeler için olumluyken kimileri için çok önemli değildir.

Ev sahibi olmanın psikolojik avantajları bir yana gelişmiş bir ülkede olsanız bile ev sahibi olmak elbette iyidir. Peter Lynch bile Borsada Tek Başına kitabında sürekli, yatırımdan önce ev almanın öneminden bahseder. Dünya ekonomik devinin en başarılı yatırımcıları bile bu konuya dikkat çekiyorsa ev sahipliği oranının ülke ekonomisi açısından fark etmeyebilir ama birey için durum farklı olacaktır. Bireyler için öncelikli amaç herhalde huzurlarını sağlamak olduğu için ev sahibi ve taşınma kavramlarını hayatlarından çıkarmaları yerinde olabilir. Sonuçta ülkelerin ev sahipliği oranları tablosuna baktığımızda çok gelişmiş ekonomilerde de nüfusun yarısından fazlasının ev sahibi olduğunu görüyoruz. Bu insanlar bile ev sahibi olmakta fayda görüyorsa gelişmemiş ya da gelişmekte olan ekonomiler için durum çok daha rahatsız edici olabilir.

Gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde ev sahipliği oranlarının sağlayabileceği faydalar

Ekonomisi yeterince gelişmemiş enflasyonist ekonomiler sosyal ve ekonomik krizler yaşadığında günlük hayat gelişmiş ülkelere kıyasla daha da zorlaşabilmektedir. Sosyal ve ekonomik krizlerin yanında siyasi karışıklıklar bu ülkeleri daha fazla etkileyeceğinden halkın yaşam kalitesinin düşmemei adına ev sahipliği oranlarının yüksek olması bir sigorta işlevi görecektir. Ev sahipliği oranı yüksek ve düşük ülkelerin mutluluk araştırmalarındaki sıralamaları paralel olmayabilir. Ev sahipliği oranı düşük olduğu halde mutluluk ya da yaşam kalitesi oranı ev sahipliği oranı yüksek ülkelere göre çok daha iyi durumda olan ülkeler vardır. Ev sahipliği oranının yüksek olması mutluluğu ya da yaşam kalitesini beraberinde getirmese de ülke vatandaşlarını felaketlerden koruyabilir.

Örneğin Rusya ve İran gibi ülkeler sürekli yaptırım tehditleriyle yaşayan ülkelerdir. Bu ülkeler siyasi ve sosyal krizlere daha açık olduklarından halkın günlük yaşantısının aksamaması için önlemler almalıdırlar. Tarım, enerji ve sanayinin dışa bağımlılığının en aza indirilmesinin yanında ev sahipliği oranını yükseltmek doğru bir hamle olabilir. Ülkenin başına gelebilecek tüm felaketlere rağmen insanların gidecek bir evlerinin olması sosyal krizleri önleyebilir. Barınma sorunu bir şekilde çözüldükten açlık ve sefaleti önleyecek diğer tedbirler kolaylaşır. Bir ülke dünyadaki diğer ülkelerin politikalarının tersine bir politika izliyorsa ve bu hamleler diğer ülkeleri eyleme geçirecek kadar rahatsız ediyorsa o ülkenin yapması gereken hamlelerden birisi de sanırım ev sahipliği oranını yükseltmek olmalıdır.

Bir ülke ilhak ve işgal niyetindeyse, bir nükleer programı varsa ya da güçlü bir birliğe dahil bir ülkeyle yoğun çıkar çatışmaları yaşıyorsa insanları ev sahibi yapmak yararına olabilir. Bunların yanında dünyada felaketler bitmez ve yaklaşan her türlü krize, iklim değişikliğine, su kaynaklarının azalması problemlerinde bile ev sahipliği oranlarının yüksek olması faydalı olacaktır. Ülkemiz özelinde ev sahipliği oranının ise düştüğünü gösteren veriler var. Bu durum ülkemiz açısından iyi olmayabilir.

2 yanıt

  1. Şehre yakın sayılacak kırsal bir yerden ufak bir arazi alıp ev ve bahçe düzenlemesi yapmak daha da iyi gibi. Bahçesinde elma, armut, kiraz ağaçları. İnterneti de varsa borsa, cripto akar gider.

    1. Doğalgaz şart. Onun dışında tek çekincem başetmek kolay olur mu? Peyzaj ve bahçe bakımı az işler değil.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.071 aboneye katılın
%d