Hayatın bir anlamı ya da bir amacı olup olmadığı tartışmalarının bir boyutudur varoluşçuluk (existentialism) ve şu cümleler üzerine temellendirilebilir. İnsan kendini yapma kudretinin bir hammaddesidir.
Tek adam, bu hammaddeyi yoğurarak hem kendini yaratan, hem zuhuru, milletinin, kavminin, çağının tarihinde bir dönüm noktası olan adamdır. Şevket Süreyya Aydemir’in Atatürk’ü anlattığı muhteşem eserinin kapağında yazar bu cümleler. Evet seçimler ve özgürlük.
Varoluşçuluk nedir?
Varoluşçuluk farklı anlamlarda kullanılmış ve tanımını kaybetmiş bir kavramdır. Büyük savaşlar ve ekonomik buhran sonrası dönemdeki insan psikolojisini anlatan bir kavram. Tanrıcı ve tanrıtanımaz filozoflarca savunulmuş. Bu kadar değişikliğe uğramış bu kavram için ortak olan şu: İnsanda varlık özden önce gelir. İnsan kendi özünü seçer. Çünkü seçmek için önce varolmak gerekir. Varolan insan seçimler yaparak kendi özünü yapar.
Daha basit bir ifadeyle; dünyaya geldiğimizde içinde bulunduğumuz ortam ve koşullar etrafımızı sarmıştır. Bunlar bizim dışımızdadır fakat bu ortam ve koşullar karşısında nasıl davranacağımızı biz seçeriz. Koşullara ve ortama nasıl tepki vereceğimiz konusunda özgürüzdür. Seçimlerimizin sorumluluğu tamamen bize aittir. Olaylara ve durumlara karşı sorumluluk aldıkça özgürleşeceğiz.
Varoluşçuluk insanın olayların gidişatını bir başkasına veya bir yaratıcıya yüklemesine karşı çıkar. Benim yaratılışım böyle diyerek sorumluluktan kaçmak veya “Benim elimden ne gelir?” demek doğru değildir. Böyle gelmiş böyle gider sözü varoluşçular açısından doğru kabul edilmez. “İnsan bir zardır, kendini ne yöne doğru atarsa o yöne doğru gider.”
Yapılan seçimler değeri belirler. Filmlovers sitesinde geçen şu alıntıya bakalım:
Örneğin savaş zamanı bir genç askere çağırılmaktadır. ama aynı zamanda hasta olan annesi yatalaktır. bu durumda çocuğun seçimleri önemlidir. çocuk anne sevgisi dolu olduğu için evde kalacak ya da ülke sevgisi dolu olduğu için askere gidecek değildir. çocuk, askere gittiği için ülke sevgisi ile dolmuş olacak ya da annesi ile kaldığı için anne sevgisi ile dolmuş olacaktır.
Kabullenmek değil harekete geçmek vardır. Kader, ölüm ve yabancılaşma kavramlarıyla ele alınması gerekse de kaderciliği reddeder. Varoluşçuluğu biraz genelleştirmeyi, bireyden topluma çevirmeyi deneyelim. Mahfi Eğilmez “Coğrafya Kader Midir?” başlıklı bir yazısında koşulları tamamen aynı olduğu halde aralarında yaptıkları seçimler sayesinde çok farklı ülkeler haline gelmiş olan Kuzey Kore ve Güney Kore’yi karşılaştırır.
İnsan dünyayı seçimlerinin üzerine inşa edebilen bir canlı. Fransız İhtilali sonrası eşitlik fikrine inanılmaya başlandı ve modern demokrasiler ortaya çıktı. Daha önce insanlar krallıklara inanıyordu.
Edebiyatta ve Sinemada Varoluşçuluk
Varoluşçuluk ile ilgili makalelerde edebiyat ve sinema incelenirken varoluşçuluk saçmacılık fikriyle birlikte ve karamsar bir tema üzerinden ele alınıyor (Bu yazının aksine). İnsanın varlığının anlamı olup olmadığı, bir amacın olup olmadığı sorularına cevap verirken anlamsızlığa ve karamsarlığa gelir konu. Nihilizm ile ilişkilidir bu nedenle. Yine de varoluşçuluk bir hümanizmdir Sartre’a göre. Anlam ve amaç biz neyi seçersek o.
Birçok film seçimleri içerdiğinden varoluşçuluk ile ilişkilendirilebilir. Benim örnek vermek istediğim sinema yapımı Stalker (İz Sürücü). Andrei Tarkovsky’ni 1979 yapımı filmi. Üç adamın gizemli bir yer olan “bölgeye” yolculuğu anlatılır. Bölgeye girmek yasaktır çünkü bölge insanın girdiği zaman en içteki dileğini gerçekleştirdiğine inanılan bir odaya sahiptir.
+Peki bu Kirpi meselesi nedir? “Cezalandırıldı” da ne demek? Yoksa sadece lafın gelişi miydi?
-Günlerden bir gün Kirpi buradan geri dönmeyi başardı. Ve bir gecede zengin oldu. İnanılmaz zengin.
+Yani sen buna ceza mı diyorsun?
-Bundan bir hafta sonra kendini astı.
+Ama neden?
Filmde varoluş ve hayatın anlamı üzerine konuşmalar geçer sürekli. Yaşamın anlamı üzerine konuşulur. Üç farklı insan tipi olayları kendi bakış açılarından yorumlarlar. “Zone” (bölge) hepsi için farklı anlamlara gelmektedir. Onun ne olduğunu kendileri seçmişlerdir. Kirpi istediği dileğin değil, en derin dileğinin gerçekleştiğini fark etmiştir…
Bir Cevap Yazın