Yaralarım benden önce de vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum. Bu söz Joë Bousquet isimli bir şaire ait. Şair hiçlikten bir şeyler sezebilendir. Beyinle ilgili bilimsel çalışmalar ben diye bir şeyin bir yanılsama olduğunu gösteriyor. Bilinç aslında karmaşık sistemlerin ortaya çıkardığı bir yan etki. Bir karınca kolonisi organize ve akıllı görünürken tek karıncaya baktığımızda bütündeki yerinin anlaşılmaz gelmesi gibi zihin de onlarca alt sistemin ortaya çıkardığı bir yapı. Üstelik kendi bedenimizde bile tek bir “ben” değiliz. Organizma ile çevre arasındaki sınır bile muğlak. Bir konudaki verdiğimiz karar bir alt sistem çalışmasaydı olmasaydı farklı olabilirdi. Aynı konuda koşullara bağlı olarak iki farklı karar alabiliriz ve bunun nedeni sorulduğunda verecek “mantıklı” bir cevabımız olur. Çünkü insan rasyonel bir canlı değil kararlarını rasyonalize eden bir canlıdır ve zihin bir neden üretme makinesidir.
İlk paragrafta dört tane bağlantı var. Bu bağlantılar her ne kadar “ben” konusunun anlaşılmasını sağlasa da takip etmek yorucu. Şairin ne demek istediğini anlayabilmemiz için ise gerekli. “How I Met Your Mother” dizisinin meşhur repliklerinden biridir. “Bırak bunu o zamanki Ted ve Barney düşünsün.” Epifenomenalistler açısından bu çok güzel bir cümle olmalı. Organizmanın tüm kararları fiziki şartlara bağlıysa, zihin kendi içinde bir etkileşim başlatamıyorsa o zamanki organizmanın durumu ve dış şartlar daha yerinde bir karar almayı sağlayabilir. Ben dediğimiz şey organizma içi faaliyetlerin ve dış fiziki koşulların ürünüyse hergün değişen bir ben söz konusu olabilir. Demek istiyorum ki organizme denilen veri işleme makinesi hergün mevcut verileri işliyor ve buna göre karar alıyor olabilir. Ben dediğimiz şey bir yanılsama olabilir.
Benin varlığını inkar eden bu görüş bir noktada izaha muhtaç olduğu gibi kabul edilebilir gibi de görünmüyor. Geçmişte ve gelecekte aynı ben olacağımızı düşünmüyorum. Birkaç yıl önceki halimizi bile beğenmediğimiz zamanlar olur. Çocuk, genç ya da yaşlı ben arasında elbette bir farklılık olacaktır ama bu farklılıklara rağmen özümüzde bir yerde aynı “benin” bunları yaşadığını hissederiz. Bu benlik bütünlüğü hafızamızın bizi aldatması olarak değerlendirilebilir. Yalan yanlış hatırladığım geçmiş nasıl beni var eder? Aynı anıyı hatırlayan başka başka benler olduğu için eski anıları hatırladığımızda, olayları ne kadar farklı yorumladığımızı düşünebiliriz. Bunun, geçmişten günümüze sürekli yeni benler oluşturduğumuzun göstergesi olarak kabul etmek de mümkündür.
Ghost in the shell
Ghost in the shell (Kabuktaki hayalet) fikri beden ruh ayrımına eleştiri olarak ortaya çıkmıştı. Bedenden bağımsız bir ruh nasıl söz konusu olamaz çünkü ruh diye ayrı bir varlığa dair hiçbir işaret yok. Beden ruh dediğimiz şey neyse onu da oluşturuyor. Yani kabukta bir hayalet yok, sadece kabuk var. Beni ararken de aynı yollardan geçmemiz gerekiyor fakat geçmişteki ben ile bugünki ben arasında bazı ortak noktalar var gibi geliyor bana. Kin, korku ve sevgi mesela. Eğer ben sürekli değişen bir şey olsaydı sanırım bunları devam ettirmem mümkün olmazdı. Neyi komik bulduğum, hangi yiyecekleri sevdiğim değişebilse bile kendimi bildim bileli sevdiğim ve sevmediğim şeyler olabilir. Geçmişteki benle ilgili olumsuzluklara bugün de üzülüyor olmam iki ben arasındaki bir bağlantı gibi geliyor bana. Diğer türlü çoktan unutmam ve yeni koşullara uyum sağlamam gerekirdi.
Bence benin sürekli değişmediğinin ve benler arasındaki bağın varlığının bir kanıtı da gelecekteki ben ile sözleşme yapabilmem. Yirmi yaşında bir ilke edinip onu uzun süre koruyabilmem. Örneğin, yabancılarla siyaset ya da din konuşma ya da yeni girdiğin bir ortamda iki biradan fazla içki içme gibi kişisel kuralları sonraya iletebilirim. Truva Savaşı’ndan dönen gemiciler, deniz kızları şarkılarıyla onları kandırıp öldürmesinler diye deniz kızlarının bölgesine girmeden önce kulaklarını tıkamışlardı ve o bölgeden çıkmadan kulaklarını açmama kararı almışlardı. Gelecekteki benle sözleşme yapmak da böyle bir şeydir ve çoğu zaman mümkündür. Sanırım kabukta bir hayalet olmasa bile kabuğun hayaleti ortaya çıkardığı kabul edilmelidir.
“Bir öz “ben” varsa ne olacak ki, ben dedimiz şey ya da insan o kadar karmaşık değildir denilebilir. Örneğin Meta ortalama iki yüz beğenimiz üzerinden bizi tanıyabilir.” Bir insan hakkında fikir sahibi olmak için sosyal medya gruplarına bakmak bile yeter ama acaba yapay zeka tarafından tanınmış bir beni Ahmet Hamdi TANPINAR anlatsaydı ne hayranlık verici bir fark çıkardı ortaya. Şaire dönersek, yaralarım benden önce de vardı, ben onları taşımak için doğmuşum derken çok daha derinde bir şeyi hissediyor belki de. Ben, daha ben yokken bile vardım. Yani, “Bir ben var benden içeri” hatta bunun da ötesinde, “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.”
Bir Cevap Yazın