Hukukun dayanağı üzerine Hayekci bakış, toplumun benimsediği kuralların ayakta kaldığı ve onların yasaya dönüşmesini savunuyordu. Yani yasa zaten toplumun hayatı kavrayış şeklinin bir yansımasıdr ve toplumun yapısı ile yasalar arasında çok güçlü bir ilişki vardır. Bu yüzden toplumlar kendilerine göre yasalar yaparlar ve hukuk toplumlardan toplumlara değişkenlik gösterebilir.
Evrensel hukuk kuralları yok mudur? Elbette vardır. İnsan doğası gereği dünyanın her yerinde ortak değerlendirilen durumlar vardır. İnsanın boş sayfa olarak doğduğu ve onun tamamen toplumun ürünü olduğu düşüncesi doğru gözükmemektedir. Size tokat atana diğer yanağınızı çevirmek “insani” bir tutum değildir örneğin. Bu yazıda doğaya, kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yönelik canice yaklaşımı yok etmenin neden bu kadar zor olduğuna yönelik Hayekci bir gerekçelendirme yapmaya çalışacağım.
Gerekli talimatlar verildi, bu konu öncelikli gündemimiz.
Ülkemizde ve dünyada toplumlar çeşitli sorunlarla uğraşıyorlar. Her toplumun kendine özgü sıkıntıları var gibi görünüyor. Ülkemiz özelinde ise önemli sorunlar arasında doğaya, kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yönelik canice tutum yer alıyor. Olayları öğrendiğimizde yetkililer konuyla ilgili talimatların verildiğini, bu sorunu çözmek için uğraşacaklarını söylüyorlar samimi olarak. Sivil toplum kuruluşları ve sosyal medyada ise gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğinden bahsediliyor. Ne kadar farkındalık olursa olsun bu büyük sorunların önüne geçilemiyormuş gibi görünüyor.
Peki neden bu sorunların önüne geçilemiyor? Çünkü büyük sorunlar yasalarla çözülebilecek olsaydı zaten büyük sorun olmazlardı ya da günümüze ulaşmazlardı. Bizden öncekiler bir yasa yaparak çözerdi hemen. Kanunlara eklenen birkaç satırlık cümle elbette sorunları çözmez. Hatta buna yasa yapmak demek bile doğru olmaz, buna kural icat etmek demek daha doğru olabilir. Büyük bir sorunun çözülmesi çok uzun sürece dayanan bir iştir. Samimi olmak ve toplumun bu yönde değişmesi için ciddi çaba harcamak gerekir. Samimi olmak ve sürece yayılmış ciddi bir yaklaşım şart.
Yasanın yani kural koymanın kendisi aslında sorunun kendisidir. Kinik bir filozofun dediği gibi, “Yasalar içimizdeki kötülüğün kanıtı olarak orada duruyor.” Kural icat etmek gerekmediğinde sorun zaten çözülmüş olacak belki de uzun vadede.
Samimi olmak ve sürece yayılmış ciddi bir yaklaşım.
Samimi olmak bu işin en önemli parçasıdır çünkü toplum bir meseleye bakarken kendi adına ve başkası adına farklı şekilde bakarsa sorun çözümsüz kalmaya devam edecektir. Aynı eylemin adı bile değişir kimin yaptığına bağlı olarak. Bertrand Russell’ın meşhur üçleme örneğindeki gibi olmamalı. Ben zayıfım, sen cılızsın, o sıska. Ben cinselliğimi keşfediyorum, sen hafif meşrepsin, o kaşar. Ben zekiyim, sen açıkgözsün, o sinsi. Ben duygusalım, sen alıngansın, o ağlak. Aslında aynı olaya bakış özneye göre değişebilir.
Aynı durum tüm bu şiddet olayları için de geçerlidir. Bizim ve sevdiklerimizin eylemlerini, ama hak etmişti, ama çok üstüne gelmiş gibi cümlelerle karşılarken söz konusu başkası olduğunda adalet savaşçısı kesilmek sorunu çözmeyecektir. Üstelik toplumun hatrı sayılır bir çoğunluğu bu durumu içten içe onaylıyorsa toplum uzlaşısına dayalı bir yasa yapmak yine çok zor olacaktır.
Büyük sorunlar sürece yayılarak ciddi şekilde ele alınmalıdır. Daha okul öncesi eğitimde gerekli eğitimler verilip ailenin de demokratik olması için çaba harcanmalıdır. Daha demokratik bir aile için kadının iş yaşamına katılması, memleketin eğitim seviyesinin yükselmesi, şehir hayatının ve kültürünün benimsenmesi gerekmektedir. Bir gecede yasa yaparak bu işin sadece küçük bir kısmı çözülür. Hayvanlara yönelik şiddet cezalandırılırsa gizlice yapılmaya devam edecektir. Kadına yönelik şiddetin cezası ne kadar artarsa artsın bu hem karşısındakini hem de kendini öldürmeyi kafasına koymuş bir caninin davranışlarına etki etmeyecektir.
Sonuç
Toplumlar kural icat etmek yerine yasa yapmalıdırlar ve bu yasayla ilgili bürokratik kurumları aşan çok ciddi bir süreçtir. Nasıl bir toplum istediğimize karar vererek tüm adımları buna göre atmak gerekmektedir çünkü hayata nasıl baktığımız nasıl bir hayat yaşayacağımızı belirleyecektir. Toplum nasıl bir hukuk istediği konusunda mutabık olduğunda hukukun üstünlüğü tartışmaları azalacaktır. Hukukun sürekli tartışmaya açılması belki de onun bir şekilde kabullenilemiyor olduğunun bu da çok daha ciddi sorunların bir göstergesidir.
Platon bir şehirde çürümenin göstergesi oradaki hakimlerin ve hekimlerin bolluğudur diyordu Devlet’de. Belki günümüz için bunu hapishanelerin ve hastanelerin doluluğu olarak değerlendirebiliriz. Uzun vadede, yasa yapmak yerine kural icat edersek sorunlar çözülmeyeceği gibi sürekli yeni hapishaneler açmamız gerekebilir. Artık duymak komik geliyor ama eğitim şart. Bunu da biraz günümüze göre değiştirelim. Bilimsel eğitim şart. Özellikle çocuk eğitmindeki ilk yılların ahlak gelişimi açısından geri dönülemez zamanlar olduğunu unutmadan.
Bir Cevap Yazın