Yeniçeriler bozulmadan önce Osmanlı’nın başarıdan başarıya koşmasını sağlayan güçlü bir orduyken bozulma döneminden sonra siyasete adeta nefes aldırmamış, yenilikler karşısında bir prangaya dönüşmüştü. Yazıda Reşad Ekrem Koçu’nun Yeniçeriler kitabından faydalanılarak Yeniçeri Ocağı’nın özelliklerinden ve devlet yönetimine etkilerinden bahsedilmiştir.
Yeniçeriler hakkında bir portre çizmek için ocak hakkındaki şu bilgileri okumak yerinde olacaktır. Yeniçerilerin özellikleri:
1- Tarih kaynak ve vesikalarında “Zümrei Bektaşîyan” veya “Dudmanı Bektaşîyan” diye de anılan yeniçeriler yüz çizgileriyle ve beden yapılarıyla seçme güzel insanlardı. Bosnalılar hem yüz ve vücut güzellikleriyle, hem de ahlak salabeti, mertlikleriyle tanınmışlardı. Ne zaman oğlan devşirilecek olsa, ilk hatırlanan yer Bosna olurdu.
2- Ocaklarının kuruluşu yıllarında esirlerin, sonra da devletin gayrimüslim anasırının çocukları, buluğ çağına yeni basmış körpe delikanlıları arasından toplandılar, sıkı askerî disiplin altında yetiştirildiler, çelik gibi tavlandılar. Kendilerini Âli Osman tahtında oturan padişahın kulları bildiler ve kullukla övündüler. Padişahlık müessesesi de yeniçerileri öylesine benimsedi ki, bu asker ocağının kütük defterine 1 numaralı nefer olarak daima tahtta oturan padişahın adı yazıldı.
Devşirme Usulü:
Gayrımüslim çocukların ailelerinden alınıp Türk-İslam kültürüne göre yetiştirilip devlet hizmetine alınmasına devşirme sistemi denir. Sokullu Mehmed Paşa ve Mimar Sinan devşirme usulü ile yetiştirilen isimlerdir.
Sekiz-on sekiz yaş arasındaki bu oğlanlara evvela Türkçe öğretilecekti. Bu arada karakterleri işlenecekti; disiplinli ve meşakkatli asker hayatı için acemilikleri törpülenecekti. Yeniçeriler, daima padişahın yanında, en kıdemsiz neferi dahil, verilecek emre hazır, bu emrin mutlaka yerine getirilmesi yolunda ölümü göze almış bir kıtai muntazıra olacaktı. Devşirme Kanunu’nun ne zaman kaldırıldığını kesin olarak bilmiyoruz; fakat XVIII. asrın ikinci yarısı içinde yeniçeri yapılmak üzere oğlan devşirildiğini de görmüyoruz.
3- Yeniçeri yaya askerdi. Asırlar boyunca İstanbul’dan kalktılar, batıda Belgrad’a, Budin’e, Viyana’ya; doğuda Bağdat’a, Tebriz’e, Karabağ’a; şimalde Bender’e, Hotin’e, Rusya stepleri ile Polonya ovalarına; cenupta Halep’e, Şam’a, Kahire’ye, kum çöllerine, orduda herkes atlıyken yalnız onlar yaya gittiler, şahadet şerbetini içmeyenleri yaya döndüler. Bu seferler beş ay, sekiz ay, bir buçuk yıl, üç yıl sürmüştü.
4- Bu askerin aile bağı olmayacaktı, her nimeti, lütfü padişahtan görecekti ve onun uğrunda gözünü kırpmadan ölecekti. Yeniçeri Asker Ocağı’nın kurucuları bu askeri yetiştirmeye muvaffak oldular.
5- Onu siyasî ihtirasları yolunda kullananlar ateşle oynadılar ve Âli Osman Devleti’ne en büyük ihanette bulundular. Siyasî ihtiraslara alet edildikten sonradır ki, şöhreti cihanı tutmuş olan o disiplinli asker, cenk yollarında serdarlarına karşı ayak diredi. Padişahtan vezir kelleleri istedi ve hatta padişahına karşı isyan etti. Yeniçeri ihtilalleri tarihimizin kanlı yapraklarıdır.
6- Nihayet XVIII. asır ortalarında yeniçeri yapılmak üzere oğlan devşirme usulü kalktı, Yeniçeri Ocağı’nın kapısı, herkese, ardına kadar açıldı, ocak haşarat güruhuyla doldu, o güzide asker şehir eşkıyası oldu. Cehlin ve taassubun gılzeti içinde, bütün ileri gelişmeleri kösteklediler. Tarihimizin yaprakları, yeniçerilerin irtica ayaklanmalarıyla da kana bulandı.
Dünyada ilk itfaiye teşkilatı Yeniçeriler arasındak çıkmıştır.
7- Yeryüzünde yangınlara karşı ilk itfaiye teşkilatı XVIII. asırda Türkiye’de, zamanına Lale Devri adı verilen Sultan III. Ahmed’in büyük veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın himmetiyle İstanbul’da kurulmuş ve Yeniçeri Ocağı’na bağlanmış olan bu tulumbacı teşkilatının efradı da acemi oğlanları arasından seçilmiştir.
8- Bütün yeniçeriler 196 tabur askerdi. Evvelce de bir vesileyle arz etmiştim, ocak ıstılahında tabura “orta” denilir, biz de yeri geldikçe bu tabiri kullanacağız. Yeniçeriler “cemaatliler”, “bölüklüler” ve “sekbanlar” adıyla üç sınıfa ayrılmıştı.
9- Orta nişanları ne zaman kullanılmaya başlanmış, yeniçeri vücutlarına ne zamandan beri dövmeyle işlenmiş, meçhulümüzdür. İlk devrelerde ortaları tefrik eden, nişandan ziyade, orta bayrağı, flaması olduğu kanaatindeyim. Yeniçerilerin vücutlarına orta nişanlarını dövdürmeleri için de tereddüt etmeden, Devşirme Kanunu kalkıp, ocak kapısının ayaktakımına açılmasından sonra başlamıştır diyeceğim.
Nitekim Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra kanlı yeniçeri kırımına başladığında, şüpheli eşhasta orta nişanları aranmıştı. Bu sefer de ocakta kaydı olmayan binlerce yeniçeri taslakçısı, nişan uğruna kellesini vermişti.
Kazan-ı Şerif ve Hacı Bektaş Veli
10- Yeniçeriler isyan edince bunun göstergesi olarak kazan kazan kaldırırlardı. Kazanı Şerif için, Hacı Bektaş Veli’nin ocağa hediyesidir denilirdi. Büyük şeyh, bu kazanda çorba pişirmiş ve ocağın kurulduğu günün sabahı yeniçerilere kendi eliyle çorba dağıtmış. Yeniçerilerin gözünde manevî varlığı o kadar büyüktü ki, “Kazanı Şerif çarpsın!” diye üzerine yemin verirlerdi.
İleride de kaydedeceğiz, Hacı Bektaş Veli ocağın kurulmasından çok önce öldüğüne göre, Kazanı Şerifin, namlı şeyhin dergâhından teberrüken alındığı söylenebilir, çorba dağıtması da şirin bir yakıştırmadır. Bu hatıraya bağlanarak yeniçerilerin değişmez kahvaltısı çorba olmuştur. Bir yeniçeri ortasının kumandanı olan zabitin çorbacı unvanı da buradan kalmıştır.
11- Her ortanın mutfağında belli günlerde yapılan bir şey meşhurdu; bunlar ananeleşip kalmışlardı; mesela falan ortanın hıdrellezde kuzu büryanı, filan ortanın da muharremde aşuresi yahut şu ortanın her zaman için peynirli pidesi methedilirdi.
12- Bir ortanın beyni, kalbi, canı çorbacıydı. Bütün emirler, çorbacılar toplanarak askere onlar vasıtasıyla tebliğ edilirdi. Efrat sadece çorbacılarının emrini dinlerlerdi. Bütün ihtilallerde yeniçeriler daima çorbacılar vasıtasıyla ayaklandırılmıştır. Ocağın büyük ağaları çorbacıları kendilerine bağlayamazlar ise hiçbir şey yapamazlardı. Çorbacılar ağız birliği edip “istemeyiz” diye ayak dirediler mi, ocağın en büyük kumandanı olan yeniçeri ağasını dahi yerinden attırırlar, hatta bazen daha ileri gidip padişahtan ağanın başını dahi alırlardı.
13- Yalnız en büyük ağalık, ocak başkumandanlığı bu inhisar kaydının dışında, padişahın iradesine bırakılmıştı, yeniçeri olsun olmasın, padişah yeniçeri ağalığına dilediği kimseyi tayin ederdi ve bütün ocak, ehliyeti, yaşı, menşei ne olursa olsun padişahın tayin ettiği kimseyi yeniçeri ağası olarak tanımaya mecburdu.
14- Osmanlı Devleti’nin en kudretli ve azametli devrinde Yeniçeri Ocağı’nın ana kütük defterinde kayıtlı bütün yeniçerilerin 12 000- 14 000 arasında olduğunu, devletin çökme ve ocağın son devrinde de kadro mevcudunun 140 000 kişiye çıktığını söylemiştim.
15- Yeniçerilerin “pirimiz” dedikleri kişi Hacı Bektaş Veli idi. Bektaşîlik Yeniçeri Ocağı’na din taassubu sokmamıştı; namlı ocak ağaları arasında koyu sofular pek azdır. İhtilallerde yeniçeri ağzından yükselen “Şeriat isteriz” lafı, başlarındaki ağaların dini siyasete alet için talim ettirdikleri bir yavedir.
Mehter Marşı
16- Osmanlı Devleti’nde ilk mehterhane, Konya Selçuk Sultanı Alaeddin’in, Osman Gazi’ye gönderdiği istiklal alametleri arasında bulunan bir davulla kurulmuştur ve sonra asırlar boyunca zengin bir teşkilat haline gelmiştir: 1826’da da Yeniçeri Ocağıyla beraber kaldırılmıştır. Mehterhanenin Vakai Hayriye’de kaldırılması yeniçeri bandosu olduğuna en kuvvetli delildir.
17- Bir padişah tahta çıktığında Yeniçeriler culüs bahşişi alırlardı.
Yeniçeriler en yüklü cülus bahşişini XVII. asır ortasında almışlardı, dört sene içinde dört bahşiş! Sultan I. Ahmed ölünce kardeşi Sultan I. Mustafa padişah oldu; birinci bahşiş. Birkaç ay sonra Sultan Mustafa’nın mecnun olduğu anlaşıldı, tahttan indirildi, Genç Osman padişah oldu; ikinci bahşiş. Dört sene sonra yeniçerilerin çıkardığı kanlı bir ihtilalle Sultan Osman tahtından indirildi ve öldürüldü, bu sefer Deli Mustafa’yı bile bile padişah yaptılar, üçüncü bahşiş.
Bir sene sonra Mustafa’nın cinneti devlet için tehlikeli oldu, hâzinede para yoktu, yeniçerilerden cülus bahşişi istemeyeceklerine söz alındı, deli tahttan indirilip Sultan IV. Murad padişah oldu, fakat bir hafta sonra yeniçeriler almayacaklarına söz verdikleri halde bahşiş diye yine ayak dirediler. Öyle bir devir ki, söz ayağa düşmüştü, İstanbul’un semasını kara ihtilal bulutu kaplayınca, sarayda iç hâzinedeki bazı altın ve gümüş eşya darphaneye gönderilip eritildi, para basıldı ve yeniçeriye dağıtıldı; dördüncü bahşiş!
Genç Osman’ın şehit edilmesi Yeniçeri üzerinde ağır bir leke olarak kaldı.
18- XVII. asır ortasında Sultan II. Osman (Genç Osman) bir yeniçeri ihtilaliyle tahttan indirilmiş ve yeniçeri elinde şehit edilmişti. Yerinde bu ihtilali tafsilatıyla anlatacağız, padişah kanı ocağın üzerinde çok ağır bir leke oldu.
19- Kademe kademe teşviklerle, tahriklerle siyasete alet edilen yeniçeriler Yemişçi Hasan Paşa Vakası’ndan sonradır ki, kılıçlarını çektikleri zaman, haklı veya haksız, sözlerini yürüteceklerini, serkeşliği, küstahlığı kesin olarak öğrendiler. İş, kendi aralarında anlaşabilmekti, koca bir asker ocağı içinden de bu anlaşmayı temin edecek simalar elbet ki çıkacaktı; işte bu adamlardır ki, artık tarihimizde “yeniçeri zorbaları” adını alacaklardır, yeniçerilerin ihtilal kararlarına da “kazan kaldırma” denilecektir.
20- Yeniçeri Ocağı’nın bozulmuş nizamı devam ediyordu. Ocakta en büyük suiistimal de ana kütük defterlerinde yapılıyordu. Ocakta ölüm vakalarıyla yerler boşaldıkça boş yerler acemi oğlanlarıyla doldurulacak yerde şehirliden gençler ve hatta çocuklar rüşvetle yeniçeri yazılarak ulufeye bağlanıyordu.
Yeniçeriler yeni harp usullerini benimsemiyorlardı. Talime karşıydılar. Askeri disiplin kalmamıştı.
21- İstanbul 1730 ihtilalinden sonra 1808 senesine kadar yetmiş sekiz yıl yeniçeri ihtilali görmedi. Bu üç çeyrek asır içinde tahttan padişah indirmeyen ve padişahtan vezir kellesi istemeyen yeniçeriler, asrın yeni yeni silahlarını kullanmasını bilir, bu silahları kullanmak ve yeni harp usullerini öğrenmek için talim ve terbiye kabul eder asker de olmadılar. Talimleri testiye ve yumurtaya kurşun atmak ve ıslak keçeye pala çalmaktan ibaret oldu.
22- Son dönemlerde Yeniçerileri savaştırmak pek mümkün olmamıştı. Cephelere seferli kadrosunun dörtte biri zor sevk edilebiliyordu. Mesela İstanbul’dan parlak bir ordu alayıyla çıkan yeniçerilerin dörtte üçü, şehir dışında ilk konak yeri olan Davutpaşa ordugâhından daha o alay gününün akşamı şehre kaçıp günlük işinin başına dönmüş bulunurdu.
23- Bir kronometre saat hassasiyetiyle işleyen Yeniçeri Ocağı teşkilatı, İstanbul’daki Ağakapısı’nda ahlak fesadı başladıktan sonra bozuldu. Atasözleri yanılmaz, “balık baştan koktu” ve bu disiplin, tepeden tırnağa som asker adamların üniformaları altında, devir oldu ki, şehir haydutları, şakiler dolaşmaya başladı. Disiplinli devirde cezası idam, hatta işkenceyle idam olan suçlar, ocak disiplinin kavşadığı devirde, bekâr uşaklığı şanından yiğitlik bilindi.
Vakai Hayriye
Nihayet ocağın 1 numaralı neferi olan Sultan II. Mahmud, efradı her türlü şenaat ve rezalette pervasız olan Yeniçeri Ocağı’nı kanlı bir şehir muharebesiyle kaldırmaya mecbur oldu. Bu kanlı darbe tarihimize “Vakai Hayriye” (Hayırlı Vaka) adıyla geçti.
Yeniçeriler hakkındaki bu alıntıların tamamı Reşad Ekrem Koçu’nun Yeniçeriler kitabından alıntıdır. Kitabı, İlber Ortaylı’nın önerdiği kitaplar arasında görünce okudum. Yazıda çerçevesi çizilen olaylar kitapta ihatalı olarak ve dönemden örneklerle anlatılmıştır. Sağlıklı bir Osmanlı tasavvuru için asker ve siyaset ilişkileri bilmenin bu kadar önemli olduğunu düşünmezdim.
Kitapta sadece Yeniçeriler değil, Osmanlı içtimai hayatı ve devlet yönetimi hakkında önemli bilgiler var. Yeniçerilerin itlik kopukluk döneminde giydikleri kıyafetlerin tarifinden, olaylarda kendi aralarındaki konuşmalara kadar yer verilmiş. Kitap burada var.
Bir Cevap Yazın