Yeraltı Edebiyatı Hakkında Birkaç Söz
Yeraltı Edebiyatı Nedir?
Yaygın bir tanımla açıklamak gerekirse yeraltı edebiyatı aykırı olanın edebiyatıdır. Teorik bir tanım yapacak olursak da yeraltı edebiyatı toplumsal iktidardan uzak, ortalama olan her şeye karşı durmak, toplumsal normların dayatmalarıyla dışta tutulup ötekileştirilenleri kahramanlaştıran bir edebiyat türüdür. Kısaca yeraltı edebiyatının anahtar kelimeleri aykırılık ve başkaldırıdır.
Normale karşı duruş olarak belirtilebilecek yeraltı edebiyatının adlandırılışı da bu türün içeriğine dair ipucu vermektedir. Yeraltı/underground aslında irregal işlerin yapıldığı yerlere işarettir yani karanlık, yani kötü yerlerdir. Ele alınan kahramanların sığındığı, kaçtığı, özgürleştiği alanları temsil etmektedir.
Bu edebiyatta ele alınan kahramanların en önemli özelliği her şeyden önce muhalif olmalarıdır. Onların felsefesi kabullenmeme ve karşı çıkma üzerine oluşmuştur. Muhalif olma ve karşı duruş özellikle normale, toplumun normal olarak belirttiği, dikte ettiği bir takım kurallar yığınınadır. Bazı araştırmacılar yeraltı edebiyatının kapitalizmle birlikte ortaya çıktığını savunur çünkü bu edebiyatın karşı çıktığı, başkaldırdığı yegane kuvvet kapitalizmdir.
Mevcut sisteme savaş ilan eden bu edebiyat aynı zamanda sistem düzenine de karşıdır. Tüm bu karşı çıkışları, başkaldırıları savunurken de asla ve asla öğreticilik barındırmaz. Eserlerde bir yol gösterici, bir tarafa çekme eğilimi, aydınlatma ve köreltme gayesi güdülmez.
Yeraltı Edebiyatında Karakter ve Mekan
Yerlatı edebiyatı eserlerinde ele alınan kahramanların tipik özellikleri ise kötülük üst başlığında toplanıp bu başlığın alt formlarında genişletilebilir. Şiddet ve suç eğilimi, bağımlılık, ölüm arzusu, alkolizm ve cinsellik, yalnızlık hissi, bağlanamama ve aidiyet sorunu, uyuşturucu ve hayatın anlamsızlığını sorgululama bu kahramanların genel özellikleri arasındadır. Aslında kullanılan ana temalar da kötülük üst başlığından doğar. Ana tema kötülük alt temalar ise şiddet, suç, bağımlılık, ölüm, alkolizm, cinsellik, yalnızlık, aidiyetsizlik…
Bu edebiyatın eserlerinde (özellikle roman ve öyküde daha kendini göstermektedir) seçilen mekânlar da dikkat çekici ve temalarla uyumludur. Yeraltı edebiyatı metropollerde varlığını bulan bir edebiyattır çünkü küçük şehirlerde ele alınan bu itilmiş, dışlanmış, ötekileştirilmiş, bazı gruplar tarafından günahkar, lanetlenmiş, aşağılık olarak değerlendirilen kahramanların barınacağı, yaşayacağı, özgürce hareket edeceği yerler yoktur. Bundan dolayı ele alınan mekânlarda genellikle metropollerin gözlerden uzak yerleridir.
Yerlatı edebiyatı ile ana edebiyat akımı ürünleri olarak iki ayrı kutup olarak değerlendirip açıklamaya çalışırsak yeraltı edebiyatı insanın kötü ve karanlık yönünü, normal(!) edebiyat ise insanın iyi ve aydınlık yönünü yansıtmaktadır. Normal(!) edebiyat ürünleri insanın insancıl yönlerini gösterir. Aslında bu yönler görünür olan veya idealleştirilen, toplumun her insanda görmek istediği yönlerdir. Yeraltı edebiyatı bu bağlamda insanın içinde varolan ama göstermekten sakındığı karanlık yönlerini korkmadan, sakınmadan, keskin bir şekilde tokat gibi çarparak anlatır. İnsanın kötülük arzularını, cinsel karanlıklarını, şiddet eğilimlerini, uç noktalardaki zevk ve tutkularını bize yeraltı edebiyatı göstermektedir.
Türk Edebiyatında Yeraltı Edebiyatı Tarihi
Türk edebiyatında bir yeraltı edebiyatı tarihinden söz edilebilir mi? Böyle bir tarih yazmak mümkün mü? Aslında bu soruya cevap vermek hem çok kolay hem de çok zordur. Hala tam manasıyla Türk edebiyatı tarihi yazılamamışken yeraltı edebiyatı tarihinin yazılmasını beklemek ne derece sağlıklıdır? Ayrıca geçmişi çok gerilere(?) götürülemeyen, henüz yeni gelişim gösteren belki de yeni doğan bir tür için bu soruya cevap aramak biraz aceleci davranmak sayılabilir. Bu soruyu yeraltı edebiyatı tarihi ne kadar geçmişe götürülebilir olarak değiştirmek daha makul bir eylem olur. Yeraltı edebiyatı – Türk edebiyatı çerçevesinde – ne zaman doğar? Bu sorunun cevabını bazı araştırmacılar divan edebiyatı dönemlerine kadar götürürken bazı edebiyatçılar birkaç on yıl geriye götürmektedir.
Bir görüş yeraltı edebiyatı ile divan edebiyatında yer bulmuş “bahname”ler ile önemli bir benzerlik bulur ve bu edebiyatın doğuşunu divan edebiyatına dayandırır. Kelime anlamı olarak çözümlemek gerekirse “bah” şehvet anlamına gelmektedir. “name” ise kitap anlamında kullanılmıştır. Şehvet kitabı olarak adlandırıp inceleyeceğimiz bu kitaplar içerik olarak cinsel ilişkilere dair derin ayrıntılar içerir. Öyle ki cinsel ilişkiye dair tüm detaylar açık açık anlatılmış, konular çeşitli minyatürlerle desteklenmiştir. Bu görüş bahnameler ile yeraltı edebiyatı ürünlerinin cinselliği ele alış biçimlerinde benzerlikten yola çıkmaktadır.
Yeraltı Edebiyatı Yazarları ve Kitapları
Diğer bir görüş Cumhuriyet sonrası gelişen ve gelişerek değişen Türk edebiyatının doğal süreciyle yerlaltı edebiyatının gelişim sürecini açıklamaktadır. Bu bağlamda bu edebiyatın ilk kıvılcımları 1950 Kuşağı olarak adlandırılan yenilikçi ve aykırı bir grubun eserlerinde hissedilir. Nezihe Meriç, Demir Özlü, Orhan Duru, Vüsat O. Bener, Feyyaz Kayacan, Leyla Erbil, Adnan Özyalçıner gibi yazarların eserlerinde hissedilen varoluşçuluk, nihilizm, bunaltı ve bunalım aslında yeraltı edebiyatının temellerini oluşturmaktadır.
Yeraltı edebiyatının genel özellikleri göz önünde tutulduğunda özellikle 1950 Kuşağı öykücülerinin eserlerinden sonra verilmiş eserlerde bu özellikleri barındıran romanlara imza atmış iki isim ilk sayılacak isimlerdir. Bunlar Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay’dır. Anayurt Oteli, Aylak Adam ve Tutunamayanlar erken yeraltı edebiyatı eserleri olarak değerlendirilebilmektedir.
Tarihsel süreç içinde bakıldığında yeraltı edebiyatının doğuş yılları 1980 ve 1990’lı yıllardır. Özellikle fanzinlerin yaygınlaşması bu edebiyatın gelişimini olumlu etkilemiştir. 2000’lere gelindiğinde bu tür önemli bir atağa geçmiştir. Bu atağa geçişteki en önemli etken Ayrıntı Yayınlarının “Yeraltı Edebiyat Dizisi” adıyla bir dizi roman yayınlamaya başlamasıdır. Yayınevi bu diziyi çıkarmaya başladığında kullanmış olduğu slogan da bu edebiyatın tüm özelliklerini kapsamaktadır. Slogan şöyledir:
“Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, günahkarların, küfürbazların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların, sessizliğe taş atanların yürekleri yeraltı edebiyatında atar.”
Bu edebiyat türünde akla gelen en önemli isimler Küçük İskender, Altay Öktem, Batuhan Dedde, Cumhur Orancı, Hakan Günday, Alican Ökmen ve Murat Menteş’dir.
Bir Cevap Yazın