Yöntem Üzerine Konuşma’da Descartes başarılı olmak için izlenmesi gereken yöntemini anlatıyor. Zihninin başka zihinlerden yetkin olmadığını düşünüyor fakat gençliğinden beri kendisini bir takım kurallara ve belirlemelere ulaştıran bazı yollar bulduğu için şanslı olduğunu söylüyor. Kitap işte bu yolları izleyerek oluşturduğu yöntem hakkında bize bilgi veriyor. Descartes bu yöntemin kendisini başarıya ulaştırdığını söylüyor. Altın ve elmas diye aldığım belki de sadece bakırdır diyerek yanılmış olabileceği ihtimalini de göz ardı etmiyor.
Bu yöntem aslında günümüz bilimsel araştırma yöntemlerini anlamak açısından da önemli. Yöntem Üzerine Konuşma’da yer alan kurallar:
Birincisi
Doğruluğunu apaçık bilmediğim bir şeyi doğru diye almamak, yani acelecilikten ve ön yargıdan özenle kaçınmak. Descartes’in ne söylediği gayet açık. Bir konuda işe başlarken hiçbir varsayımı doğru kabul etmemek.
İkincisi
İnceleyeceğim güçlüklerden her birini olabildiğince parçalara ayırmak ve onları en iyi çözümlenebilecek duruma getirmek.
Üçüncüsü
Düşüncelerimi en basit ve tanınması en kolay olan nesnelerden başlayarak ve yavaş yavaş, derece derece ilerleyerek en karmaşık bilgilere kadar götürmek ve doğal olarak birbiri ardından gelmeyen şeyler arasında da bir düzen varsaymak.
Dördüncüsü
Her yerde bütünsel saymalar ve en genel gözden geçirmeler yaparak hiçbir şeyi dışta bırakmadığımdan güvenli olmak. (Kontrol etme.)
“Gerçekten, seçmiş olduğum bu pek az ilkeye tam tamına uymak bana genel olanlardan başlayarak bu iki bilimin kapsadığı tüm sorunları çözme kolaylığını verdi.” diyor Descartes.
Düşünüyorum öyleyse varım.
Yöntem Üzerine Konuşma Descartes’in kimi konulardaki düşünceleriyle devam ediyor. Kitapta “Cogito ergo sum” sözünün Descartes tarafından açıklandığı paragrafın da dahil olduğu birkaç paragrafı alıntıyı ekledim.
İnsanın içinde bulunduğu topluma göre şekillenmesinin faydası üzerine.
Birincisi, Tanrı’nın çocukluğumdan beri yetişmem için bana bağışladığı dine sıkı sıkıya bağlı kalarak ülkemin yasalarına ve alışkanlıklarına uymak ve tüm öbür konularda birlikte yaşayacağım en sağduyulu kimselerin uygulamada hep birlikte benimsediği en ılımlı ve aşırılıktan en uzak görüşleri izleyerek kendimi yönetmektir. Çünkü kendi görüşlerimin tümünü yeniden incelemeyi istediğimden onları yok saymaya başlar başlamaz en sağduyulu kimselerin görüşlerini izlemekten daha iyi bir şey yapamayacağıma güveniyordum. İranlılar ya da Çinliler arasında bizim aramızda olanlar kadar sağduyulu kimseler olabilse de, bana birlikte yaşayacaklarımın görüşlerini kendime örnek almak daha yararlı görünüyordu;
Düşünüyorum öyleyse varım. (Cogito ergo sum)
Sonra, ne olduğumu dikkatle inceleyerek, hiçbir bedenim olmadığını, bulunabileceğim hiçbir dünya, hiçbir yer olmadığını varsayabileceğimi, ama buna göre var olmadığını varsayamayacağımı, tersine başka şeylerin doğruluğundan kuşkulanmayı düşünüyor oluşumdan var olduğum sonucunun apaçık ve kesin bir biçimde ortaya çıktığını, oysa düşünmeyi bıraksaydım tasarladığım tüm başka şeyler doğru olsalar bile var olduğuma inanmam için elimde hiçbir neden bulunmadığını görerek, tüm özü ya da doğası düşünmekten başka bir şey olmayan ve var olmak için herhangi bir yere gereksinimi olmayan, herhangi maddesel bir şeye bağımlı olamayan bir töz olduğumu anladım. Öyle ki bu ben yani kendisiyle neysem o olduğum ruh, bedenden tümüyle ayrıdır, hatta bedenden daha kolay tanınır ve beden olmadığında bile o kendisi olmaktan çıkmaz.
Mutluluğun dünyayı değiştirmekle değil, kendini değiştirmekle ilgili olduğu üzerine.
Üçüncü kuralım, her zaman yazgıdan çok kendimi yenmeye, dünyanın düzenini değiştirmekten çok arzularımı değiştirmeye çalışmak ve genellikle düşüncemizin dışında herhangi bir şeye tümüyle egemen olamayacağımıza göre, dışımızdaki şeylerle ilgili olarak elimizden geleni yaptıktan sonra bizi başarmaktan alıkoyan her şeyin bizim açımızdan mutlak olarak olanaksız olduğuna inanmaya alışmaktır. Bu beni elimde olmayan bir gelecekle ilgili isteklere kapılmaktan ve böylece kendimi hoşnut etmekten engellemek konusunda yeterli görünüyordu.
Doğanın yasalarının yaratıcı tarafından koyulduğu üzerine
Tanrı’nın başlangıçtan beri dünyayı olması gerektiği gibi yaratmış olması gerçeğe çok daha yakındır. Ama Tanrı’nın şimdi dünyayı korumakta kullandığı eylemin dünyayı yaratırken kullandığı eylemle tam tamına aynı olduğu kesindir ve bu tanrı bilimciler arasında ortak olarak benimsenmiş bir görüştür; başlangıçta Tanrı ona kaosunkinden daha başka bir biçim vermemiş olsa da doğa yasalarını kurarak ona her zamanki gibi devinebilmesi için gereken yardımı yaptı,
Burada ana dilde yazmanın ve “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım.” diyebilmenin önemi vurgulanmış gibi geldi bana. Eski kitaplara inananlar yerine kendi aklını kullananlara sesleniyor Descartes.
Öncülerimin dili olan Latince’yle değil de ülkemin dili olan Fransızca’yla yazışımın nedeni, görüşlerimi ancak yalnızca kendi doğal arı uslarını kullanan kişilerin eski kitaplara inananlardan daha iyi yargılayacaklarını ummamdandır. Sağduyuyu öğrenimle birleştirenlerin, ki yalnızca onlar benim yargıçlarım olsun isterim, nedenlerimi halkın diliyle açıkladığım için onları dinlemekten kaçınacak kadar Latince yandaşı olmayacaklarına inanıyorum.
Yöntem Üzerine Konuşma kitabını buradan inceleyebilir veya satın alabilirsiniz.
Bir Cevap Yazın