Aydının Toplumsal Rolü ve Karanlık Tarafı

Aydının toplumsal “aydınlanma” üzerine olumlu etkilerinin ele alındığı bir tartışma olmayacak bu. Eric Hoffer’ın sert aydın eleştirisi biraz törpülenecek ve kime gerçek aydın denilebileceği tartışılacak. Öncelikle aydın kavramına dikkatli yaklaşmak gerekmektedir. Aydın tarihi döndüren büyük ve anlaşılmaz çarkı anlayan sayılı insanlardan biri olarak yazdıklarıyla, çizdikleriyle ve anlattıklarıyla topluma bir yön çizmeye çalışan kişi ise aydın tanımı sorunludur. Aydınlatılması gereken geniş cahil bir kitlenin olduğunu varsayar ve bu rol biraz mistiktir. Ayrıca her rol ve statü kendini koruyup geliştirme eğilimindedir. Lenin için aydın kesimin rolü, gereksiz aydınların arasından özel liderler çıkarmaktır. Lider aydınların arasından çıktığında lider aydınları, aydınlar da lideri koruyup geliştirir. 

Aydın sınıfı bir ruhban sınıfı gibi ortaya çıktığında, korunup kollandığında halkın otoriteye direnme şansı büyük ölçüde azalacaktır. Aydın sınıfı halkın yanında olduğunda ise otoriteyi sarsacak, otoriteyi değersizleştirecek söylem gücünü üretir. Tarihsel bağlamda aydının rolü otoriteyi söylem bağlamında zayıflatmaktır. Otoriteyi tamamen sarsma ve yok etme işi ise halk ve radikaller tarafından gerçekleştirilir. Devrimin fikirsel temelini otorite ile uzlaşmayan ya da otorite tarafından onurlandırılmayan aydın kesiminden çıkar. Bir ülke ele geçirilmek istendiğinde fatih için aydınları kendi tarafına çekmek stratejik bir harekettir. Aydın onurlandırıldığında, değerli olduğunu hissettiğinde sazını otorite için çalmaya başlayabilir. Aydının hükümranlığı geleneksel otoriteye göre daha tehlikelidir. Geleneksel otorite itaate zorlar. Aydın ise kelimelerin gücünü kullanarak, zaten başka bir yolun mümkün olmadığını kabullenmemizi ister. İtaatin gönüllü olmasını ister. İtaatin yanında hayranlık da ister. 

Foucault’nun biyopolitika eleştirisi büyük ölçüde otorite ve aydın işbirliğinin ortaya çıkardığı dünyanın eleştirisidir. Aydın sınıfı kavramları kurar ve o kavramlardan destek alan otorite neyin makul neyin kabul edilemez olduğunu söyleme gücü bulur. Şu akıldan çıkarılmamalıdır. Aydın tarihin çarklarının nasıl işlediğini anlayan sayılı insanlardandır. Halk aydının gözünde değersizdir. Halk kaba ve cahildir. İltifata değil, eğitime ihtiyacı vardır. Sorun şu ki halkın böyle olduğunu varsaymayan aydın kendi varlık amacını sorgulamak zorunda kalabilir. Halk ne zaman kayda değerlidir? Eğer otoriteden aydınlar memnun değilse halkı önemsemeye başlarlar. Aydının halkın yararı için söz söylemesi için halkın ve aydının çıkarlarının ortak olması gerekmektedir. Hoffer belki bu günleri görse cevabı üzerine çok daha fazla kafa yoracağı şu soruyu sorar: Eğer işler kitleler olmadan makinelerle halledilebilecek olursa, aydın fazlalık olarak gördüğü kitlelere ne yapmak isteyecektir? Yine de ironik şekilde aydın geniş halk kitlelerinin hayranlığı ile yaşar. Onun bataryası halkın hürmet ve hayranlığı ile sarj olur.

Katip ve tacir arasındaki mücadele

Eric Hoffer’ın aydına yönelik eleştirilerini katip ve tacir arasındaki mücadele olarak formülleştirmek mümkündür. Katip; yani aydın, çıkarları gereği bilgiyi karartmak ve başkaları tarafından anlaşılamaz hale getirmek ister. Bilgi eğer sadece belli insanların uzun süreler sonucunda öğrenerek sahip olacağı bir şey olursa aydın konumunu rahatlıkla korur. Halkın bunun için zamanı da olmayacaktır, bulmacayı çözmek için gerekli zihinsel kapasitesi de. Daha temel bir soruyla başlayalım. Neden Antik Yunan büyük düşünürlerine rağmen teknikte pek de ileri gidememiştir? Ona göre bunun nedeni aydın sınıfın pratik işleri küçümsemesidir. Aydın sınıf pratik işleri küçümser çünkü pratik işler önem kazandıkça aydının rolü azalır. Hatta belki de hiç kalmaz. Aydının faydacılığa karşı asırlardır süren düşmanlığının bir nedeni vardır. İşleri kolaylaştırmak isteyenler onu pratikleştirir ve kolaylaştırır. Aydın ise bunun tam tersini istemektedir. Eğer aydının sanatı pratikleşir, formülüze edilir ya da herkesin anlayacağı hale gelirse aydına ihtiyaç kalmayacaktır.

Yazının icadı örneği, aydının ne yaptığının anlaşılması açısından çok önemlidir. Yazı aslında kraliyet ailesine ve tapınaklara özgü bir sanattı. Halk yazıdan anlamazdı ve yazı zor bir sanattı. Bu sanatla ilgilenen ve diğer tüm mesleklerden üstün olan katip sınıfı vardı. Katipler işçi sınıfından değil yönetici sınıfa yakındı. Yazının basitleşmemesi katiplerin çıkarınaydı. Katipler işlerin öneminin somut çıktılara göre belirlenmesine karşıydılar çünkü kendileri hiçbir zaman somut şeyler ortaya koymadılar.  Katibin ürettiği değerli şey halkın erişemeyeceği bir yerdeydi. Antik Yunan’da da başka yerlerde de aydın hep pratik olana karşı çıktı. Örneğin Brahman rahipleri su çarklarını tahıl öğütmek için değil duaları kaydedip çalmak için kullandılar. Aydın boğazına kadar pratik meselelere batmak zorunda kaldığı zamanlarda bile pratikliği küçümsemişlerdir. Örneğin Sovyet Rusya’da aydınlara ülkeyi sanayileştirme ve geliştirme görevi verildiğinde bunlar ilgilerini çekmeyerek onlar mucizevi olana yönelmişlerdir. Bu yüzden Sovyet Rusya’da barınma, giyinme, yiyecek gibi gündelik hayatı ilgilendiren alanlar ilkel kalmışlardır.

Yazı karmaşık ve külfetli bir iş olarak binlerce yıl katip sınıfın elinde kaldı. Yazı sanatını öğrenmesi için insanın ömrünü vermesi gerekiyordu. Bu kadar karmaşık olan yazıyı gündelik hayata kazandıranlar ve alfabeyi icat edenler kimler oldu peki? Fenikeli tüccarlar. Tüccar işleri zorlaştırmak değil kolaylaştırmak ister. Tüccarın çıkarı aydın sınıfının çıkarından başka bir yerdedir. Tüccar ne kadar kişiye ulaşırsa, ürün ne kadar kişiye ulaşırsa bundan o kadar faydalanır. Bunun yanında tacirlerin dünyası da başka sorunlara gebedir. Bütün bu kapitalizm eleştirisi büyük ölçüde buradan çıkacaktır. Her şeye rağmen katip ve tacir birbirini dengelemelidir. Aydın eğer demokratikleşmeye ve fırsat eşitliğine kibirle yaklaşacaksa aydınların güçlü olduğu bir toplumda özgürlük zannedilenin aksine çok daha az olacaktır. Tacir katibin bilgi tekelini kırarak eğitimi demokratikleştirecektir. Katip ise taciri o çok sevdiği malından koparmak için gerekli fikirsel desteği sağlayacaktır.

Gerçek aydın toplumsal devinimin itici gücüdür ve ona en fazla ihtiyaç iktidar değişimlerinde ihtiyaç duyulur. Aydınları olmayan iktidar ayakta kalamaz. Gerçek aydın ile sahte aydın arasındaki belki en önemli ayrım şudur: Sahte aydın fikirleri ve yazdıklarını bir araç olarak görür. Onun için fikirlerin değeri toplumu harekete geçirme gücüne bağlıdır. Fikirler toplumsal hareketi sağladığı için önemlidir ve bu iş için bir araçtır. Gerçek aydın için ise önemli olan fikirlerdir. O zaten yazmadan duramaz ve toplumsal hareketlerden çok dünyayı anlamakla ilgilenir. Zannediyorum aydının işi dünyayı değiştirmek değil, dünyayı anlamaktır. Gerçek aydın fikirleriyle harekete yön verse bile yeteneğini değersiz bir şey için ziyan ettiğini düşünecektir.

Buradaki aydın eleştirisi keskin genellemeler içerse de şu bir gerçek ki; bugün demokratikleşmenin temeli insanlığa duyulan güven ve karşılıklı saygı üzerine olmalıdır. Kibir ve bencillik hiçbir yüzyılda çözülemeyen toplumsal sorunlar olarak kalmaya devam etmektedir. Belki de asıl mesele aydının dünyayı kurtarması değil, dünyanın aydının o kurtarıcı kibrinden kurtulmasıdır.

Bir Cevap Yazın

Diğer 245 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.