Emile kitabının adı J.J Rousseau tarafından uygun yöntemlerle büyütülen çocuğun adından geliyor. Kitapta Rousseau bir çocuğun nasıl eğitilmesi gerektiği konusundaki düşüncelerini paylaşıyor. Bir çocuğun eğitimi nasıl olmalı? Bir doğa aşığı olan Rousseau’nun eğittiği bu çocuğun her şeyi deneyimleyerek, doğadan öğrenmesi şaşırtmıyor kitapta. Kitap sonuç olarak bir felsefe kitabı ama bu kısa yazıda eğitim bilimleri ile ilgili olan yerleri öne çıkacak.
Yazar Emile’ de bugünkü yapılandırmacı eğitime örnek olabilecek uygulamalardan bahsediyor. Yazarın, çocuğun eğitiminde odaklandığı dört konunun, ahlak eğitimi, yaparak yaşayarak öğrenme, her konu için merakını harekete geçirme ve doğa sevgisi olduğunu söylemek mümkün. Kitaptaki bir dikkat çekici nokta ise yazarın, çocukların doğasına güvenmemesi oldu benim için. “Çocukları kendi haline bırakırsanız okuma yazmayı bile öğrenmezler.” diyor.
Öyle ise onları nasıl ikna edeceğiz eğitime? Bir örnek veriyor. Komşulardan çay daveti geliyor kartlarla Emile’ye ama Emile okuma yazma bilmiyor. Yazardan okumasını istediğinde ise yazar, bu notlar çocuğa geldiği için içeriğine bakmayı reddediyor. Böylece onu okuma yazma öğrenmeye mecbur bırakıyor. Çünkü Emile toplantıları, çay partilerini ve eğlenceleri kaçırmak istemiyor.
Mülkiyet hakkını öğretmek için benzer yöntemler uyguluyor yine yazar. Karakterinin nasıl olacağı hakkında emin konuşuyor. Emile’nin iyi yetişmiş bir insan olması için ortalama zekada olmasının yeterli olduğunu söylüyor. Kitap hakkında Server Tanilli’nin yazdığı bir bölüm var “18.YY Aydınlanma ve Devrim” kitabında. Onu buraya alıntılayarak konuyu bitireyim.
Emile ülkemizde Hasan Ali Yücel klasikleri arasında. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılmış. Kitabın çevirisini ben çok beğenmiştim. Kitabı okumak isteyenler yayıncının sayfasını inceleyebilirler. Emile’de hümanizmin kitabıdır. J.J Rousseau yaşamın kurallarını şöyle özetler:
[…bu kuralları] yüreğimin derinliklerinde doğa tarafından silinmez harflerle yazılmış olarak buluyorum,” der, “Yapacağım şey konusunda yalnızca kendimi dinlemeliyim: İyi olduğunu hissettiğim her şey iyidir, kötü olduğunu hissettiğim her şey kötüdür.
Server Tanilli’den Emile üzerine.
Emile’in eğitmeni, onu iyi yetişmesi, doğaya göre yaşaması, hoşuna giden şeyi yapması ve geri kalandan da kaçması için, toplumdan soyutlar. Böylece, eğitim olumsuzdur. Çocuğa hiçbir şey öğretmemeli; kendi zararına olabilecek şeyleri öğrenebilmesi için, onu doğrudan doğruya nesnelerle karşı karşıya bırakmalı, nesnelerin dersine tâbi olmalıdır çocuk. Odasındaki pencerenin camını kırmışsa, soğuğun acısını çekecektir.
Bununla beraber, onu kimi şeyleri öğrenmeye de itmek gerekir: Örneğin, astronominin yararını öğrenebilmesi için, yine yalnız başına kalması gerekir; kendini yaralamaya kalkarsa, açıklamada bulunmadan “hayır” diyeceksiniz. Böylece, olağan eğitimdekinden çok farklı bir içtenlik ve özgürlük havası içinde yetişen Emile, insandaki o doğuştan erdemleri koruyacaktır.
Emile, yirmi yaşına geldiğinde, eğitmeni, dinin gerçeklerini koyacaktır önüne. Protestan’ken Katolik olan, sonra yeniden dönen Rousseau, böylece, İman öğretimini, bir katolik rahibe, Savoie’lı papaza bırakır. Filozofların birbirleriyle çelişen düşünceleri arasında sallantıda kalmış yazarımız, sonunda «iç dünyadaki ışık»a başvurmaya karar verir. İçtenlik içindeki bir yürek, duru duygular, gerçeğin akıldan önceki koşuludur: İnsanın, duygulardan önce gelen bir yargılama gücü vardır; insan, Locke ve onun gibi düşünürlere aykırı olarak, duygusal ve edilgen değil, etkin ve zeki bir varlıktır.
Bir Cevap Yazın