Bir cümleyi tam zamanında duymak garip etkiler yaratır. O andaki ruh haline de bağlıdır. Ruh dediysem, karaciğerdeki ya da böbrekteki bir sorun agrasif yapabilir insanı ya da karamsar. Tam zamanında duyulan bir cümle tuhaf düşünceler de uyandırabilir. Hüzün Kovan Kuşu şarkısındaki bu söz gibi : “Bak ve gör yaşam düşlerdedir.”
Dünya zaman zaman sıkıcı ve anlamsızdır. Boştur. Belki de çoğu zaman. Tartışılır. Bu hakikati içten içe biliriz. Bilmiyormuş ya da doğru değilmiş gibi davranırız. Haklıyız da. Bize hiçbir şey vaad edilmedi. Bu dünyanın bize bir borcu yok. Fazlasını umabileceğimize neden inandık. Yine de anlam ağıyla öreriz etrafımızı. Anlamsızlığa, hiçliğe dayanamayız. Dayansak bile ne gereği vardır dayanmanın. Yarının belirsiz ve bir şeylere gebe olduğu düşüncesi yaşamımızı umut dolu yapar demişti biri. Yine de içten içe biliriz ki yarın büyük ölçüde belirlidir. Bilmek bir şeyi çözmeyeceği için bunu da görmezden geliriz belki. “Bizim yücelten bir yalan, binlerce vasat gerçekten iyidir.” değil mi?
Hayat boş, anlamsız tekrar edici ve sıkıcıdır kabulünden devam edersek tüm bu Dionysoscu hakikati parçalayan, çok derinden gelen bir his var. Bir kavuşma, büyük bir şölene dahil olmak üzere olduğumuz hissi. Dostoyevski diyordu sanırım. “Ömrüm boyunca beni çağıran ama bir türlü dahil olamadığım bu şölen de ne?” Bütün büyük mitoslar, hikayeler, kitaplar, tiyatrolar…Aklınıza ne gelirse, insan aklının ürünü olan her şey bir kavuşmaya işaret eder der uzmanlar. Büyük bir kavuşma özlemi.
Sürekli bize bunun gerçekleşeceğini, bir şölene dahil olacağımızı hissettiren ama takip edemediğimiz bu duygu neyin nesi? Hüzün kovan kuşu diyeceğim bu duyguya. Sürekli yeniden başlamamızı, tekrar tekrar hayatı sevmemizi ve ona sarılmamızı sağlayan, dahil olacağımız o büyük şölenle ilgili bize imalar yapan bu duygu bir kuş olarak düşünülebilir. Onu çağıramayız, ne zaman geleceği de belli olmaz. O gelir ve tekrar yaşam sevinciyle dolarız. Kafese kapatılamaz bir kuş.
Şarkıdaki kimi sözler hüzün kovan kuşunun işlevini anlatır gibidir. “Huyumdur hep dirilirim…” , “Ayımdır hep kararırım, nice öpüşle aklanırım.” Sürekli yeniden bulur yaşam neşesini insan. Kaybedip kaybedip yeniden bulur. Anlamsız boşluğun ortasına düştüğünde hüzün kovan kuşu gelir ve büyük şöleni hatırlatır. Bitmek bilmez bir döngüdür bu. Kaçılamaz ya da usanılamaz.
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?
Hem kadeh hem bade hem şuh bir sakidir gönül. (Nef’i)
Belki bu hayattan daha iyisi kurmaca olan, hayallerimizde olandır. Bu kendinde anlamı olmayan dünyayı biz anlamlandırırız zihnimizde. Anlam dışarda yoktur onu biz kurarız. “Bin yıl yaşasan yine cihan bu. Gerdiş bu, zemin bu, asuman bu…” diyen Ziya Paşa haklı. Dünyayı inşa eden biz. Hem kadehi hem badeyi hem de sakiyi kuran biziz. Hüzün Kovan Kuşu şarkısındaki sözlerde de var bu:
Dışım içimden gelir
Yani gölgem kendimden
Aşktır ölümden güzel olan
Bak ve gör yaşam düşlerdedir
Kitaplarda, filmlerde ve müziklerde bizimkinden farklı bir hayatı, tüm hayatlardan farklı bir hayatın varlığını sezeriz. Sanki birisi bir gün beni dürtecek de kalk haydi, kendi hayatını yaşa artık diyecekmiş gibi, bu hayatın bizim hayatımız olmadığı hissiyle yaşarız bazen. Sanat hissettirir bunu. Büyük şölenden işaretlerdir onlar ve sanatçı bu işaretleri sezip yine işaret olarak bize anlatabilendir. İdealar dünyasından işaretlerdir belki sanat eserleri. (Sanatın evrimsel işleviyle ilgili o açıklamalar ne saçmadır öyle.)
Bir Cevap Yazın