Let It Go Jack

Lost’un müthiş repliği. “Let it go Jack.” Mükemmeliyetçi, ne zaman durması gerektiğini bilmeyen, harcadığı çabanın boşuna olduğunu anlamayan ve işler istediği gibi gitmediğinde de saldırganlaşan Jack karakterine söylenebilecek en doğru cümle. Bırak gitsin Jack. Olması gereken olsun. Jack için bu kabulleniş zordur çünkü her çaresiz hissettiği durumda geçmiş travmalarını tekrar yaşadığı için durması gerektiği yeri bilemez.

Sanırım insan ilişkilerinde Batılı daha doğrusu Amerikanca (ABD) bir düşünüş biçimi varsa bu “let it go” anlayışıdır. Bir şeyden vazgeçemiyor olmak zihni bir körlük hali, meselelere sislerin ardından baktığımızın göstergesidir. Bir meseleyi aşmak, üstüne gitmemek bir sonraki durağa yönelmek bana öyle geliyor ki kendine odaklanmayı temel yasa kabul eden Amerikan kültürünün hayat anlayışıdır. Kendine ve hedeflerine odaklan diğer insanlar ya da meseleler aslında çok fazla senle ilgili değildir. Gözünde büyütme, kafanda büyütme ve sadece yol al. Bozuk olan şeylerle uğraşmaya gerek yoktur onlar sadece sıradakine geçilmesi gereken duraklardır.

Bozuk şeylerle uğraşmak bir körlüğün işaretidir fakat bu körlük insanın kendi içsel sorunlarıyla ilgilidir. İnsan bozuk olanın etrafında debelenip dururken aslında kendi ruhunun sakatlıklarıyla uğraştığının farkında bile değildir. Kırılgan ego, enayi durumuna düştüğüne inanma, eziklik psikolojisine girme gibi durumlar aslında bozuk olan şey üzerinden kendimizle hesaplaşmamızdır. Bozuk olan yolda takıldığımız bir taştır ve taşla artık kavga etmenin bir anlamı yoktur. Ahmet Hamdi’nin dediği gibi; “Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu bunun çaresi yoktur.” Taşla kavga ettiğini sanan kişi kendisiyle kavga ediyordur ve ortada bir patoloji patolojiyi çeker durumu vardır. Patolojiye sahip bir kişi başka bir patolojiye sahip birini bulur ve onda tamamlanır. Başka bir ifadeyle travma travmayı çeker.

Yukarıdaki taş benzetmesini biraz açmam gerekir. Buradaki taş kişinin olduğu şeydir. Sağlıklı birey taşın yarattığı sorunları görünce öfkeli ya da arzulu ya da egosu incinmiş hissetse de bunları zamanla sindirme yolunu seçecektir. Taşı değiştirmeye çalışmak travmatik bir çaba olarak kalacaktır. Taşa taş olduğu için kızmak vakit kaybıdır. Kendi değersizlik hissimizle debeleniyoruzdur aslında. Bunun yanında taş olmak kötü değildir, taş bir kaldırım taşı da olabilir fakat biz ayağımızı vurmuş olabiliriz. Bizi tanımlayan karşımızdaki meseleden çok bizim ona verdiğimiz tepkidir. Çaresiz ve değersiz hissettirebilir, acıtıyor, çok can yakıyor olabilir ama geçecek. Bu bilgeliği muhafaza etmek gerekiyor. Cevapların peşine düşmek kendini kandırmaktır çünkü muhtemelen aranan şey cevaplar değil sorunun etrafında debelenme isteğidir.

“Geride bıraktığım ne varsa kül, ateş benmişim demek ki.”

Nietzsche’nin bu cümlesi ilk akla gelecek olan ego ile ilgili değil, değerli bir bilgeliğin dışavurumudur. İnsanın ilk sevdiği ve ilk sevgilisi kendisidir. Her şey kendisi ile ilgilidir insan bunu bazen anlamasa da. Eğer insan ilgi istek ve arzularını bir şeylerden çekmeyi başaşırsa artık o mesele onun için bir toz bulutuna dönüşür. O meseleyle ilgili hiçbir şey onu tahrik etmez. Yapılması gereken yapılıp sonraki durak denilebilirse ya da ben kendine başka bir ilgi alanı bulursa belki çok kısa sürede arkada bırakılan mesele küle dönüşecektir. İnsan ateşin kendisidir ve neyi gündemine alırsa ateş orada yanar. Bu kesindir çünkü dünya kendi içinde anlam barındırmaz. O sadece olduğu gibidir. Anlam bireyin kendi kafasının içindedir. Uğruna her şeyi feda edeceğimiz meseleler öyle zamanlar gelir ki arkasından güldüğümüz meselelere dönüşebilir.

Varoluştan payımıza düşenler bir ölçüde bizim elimizdedir. Belki ölçüm en iyimser tahminden bile aşağıda olmalıdır. Olup biten şeylerin şahsiliği son derece tartışmalıdır. Vezir mi rezil mi olacağımız zarlara bağlıdır. Böyle bile olsa bu olumsuz deneyimlerden etkilenmek zorundayız ve duygusal canlılar olarak bundan kendimizi kurtaramayız. Ne olup bittiğinin farkında olmak ve süreci anlamak işleri kolaylaştırabilir. Lost dizisinde Jack’in duyduğu bu cümle bu yüzden çok önemlidir ve tüm olan bitenin özeti gibidir. “Let it go Jack.” Sandığın gibi seninle ilgisi bile yok. Önemli bir şey değil. Sadece sen önemli görüyorsun o an için. Sadece gitmesine izin ver. Bunu ruhunda bir mesele olarak tutma. Bırakmayıp tutunduğun şey esasında kendi yaraların çünkü. Sonraki durak ve sonraki mesele için yol almalı. Geride bıraktığımız her şeyin küle dönüştüğüne tanık olmak sonrası.

Bir yanıt

  1. Lost gibi bir dizi bir kere daha çekilmeyecek, yazının özü de bu sanırım, bir şeyler olur, olurken güzeldir, olmadığında sindirip devam etmen gerekir çünkü olmaması bir dur mesajıdır.
    Yine de canımı yakan şey çoğu zaman şu, ben bir daha Lost’u izlediğim kişi olmayacağım. Bir şeyleri bıraktığımızda ve o şeyler geçtiğinde biz de bir değişim geçiririz.
    Hatırlatma, bakış açısı için teşekkürler.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.080 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.