Şehir insanın ürettiği tüm kültür ve zekanın somut bir yansıması olmakla beraber insan evren etkileşiminin en üst noktasıdır. İnsanı ve kültürü anlama çabaları çoğu zaman şehirleri anlama çabasıdır ve şehir insanlık neyse odur. Şehri anlayan insanı ve ona dair olan her şeyi anlar. Bugün şehirlere baktığımızda gördüğümüz karmaşa geçmişte yoktu. Geçmişteki bu sade görüntüye dair bildiklerimiz, şehirleri bugün daha iyi anlamamızı sağlayabilir. O sade görüntünün adı erken şehirsel dünyadır.
Erken şehirsel dünya derken bugünkü anlamda şehirlerin ilk çekirdeğinden bahsediyorum. Yazıdaki görüşler David Graeber & David Wengrow’un Her Şeyin Şafağı kitabına dayanıyor. Bu yazarlara göre erken şehirsel dünyanın ortaya çıktığı zamanlarda şehirlerin ortaya çıkma sebebi geleneksel görüşe göre farklı. Geleneksel görüş erken şehirlerin ortaya çıkışını tarıma bağlı katma değer artışı, hiyerarşi ve otorite ile açıklar. Yazarlar geleneksel görüşü reddetse de sanırım bazı örnekler üzerinden farklı örgütlenme biçimlerinin de söz konusu olduğunu anlatmak istiyorlar. Onların çıkış noktası bazı erken şehirlerin tapınak ve saray olmadan yüzyıllarca kendi kendilerini yönetmeleri. Bu şehirlerde toplumun yapıştırıcısı; gönüllü katılım ve işbirliği, ritüeller, festivaller ve mevsimlik toplanma alanı olma gibi toplumsal işlevlerdi.
Bazı erken şehirler tapınak ve saray olmadan uzun süre varolmuşlar. Tarımın bu şehirlerin oluşumundaki payı ise tartışmalı. Geçmişe baktığımızda farklı türde şehirlerin farklı koşullarda kurulabilmeleri bize aslında şu gerçeği hatırlatıyor; sosyal bilimlerin kesin yasaları yok. Bazen koşullar bir araya gelir ve bir şeyler ortaya çıkar. Doğal olarak bu ortaya çıkan toplumsal örgütlenme her yerde aynı şekilde ortaya çıkmak zorunda değildir ve ortyaya çıkan yapı başka koşullarda da ortaya çıkarabilir. Bir coğrafya sürekli savaş ve yağma tehlikesiyle karşı karşıyaysa belki saray ve tapınak şarttır. Avcı toplayıcılığın yeterince kaynak sağlamadığı ekolojik şartlar toplumda tarımı daha önemli hale getirebilir. Tek bir doğru ve kural olmadığını ve farklı şartların farklı uzlaşılar yaratabileceğini geçmişi referans alıp bugün de hatırlamak belki günümüzün bazı sorunlarına yeni bir gözle bakabilmemizi sağlar.
Biz bu erken şehirlerin bazı özelliklerini geleneksel görüşle kıyaslamadan ele alarak erken şehirsel dünyayı daha iyi tanıyarak bugün ile karşılaştırma imkanı bulabiliriz. Yazarlar erken şehirlerin ortaya çıkışında Dunbar’a dayandırdıkları bir veriyi temele alıyorlar. Ritüel ve av ortamlarında insanlar yüz elli kişiye kadar topluluklar oluşturabiliyorlar ve bu bizim bilişsel olarak takip edebileceğimiz insan sayısıyla aynı. (Sayı bana yüksek geldi.) Bu sayıyı aşınca grupta sorunlar ve çatışmalar baş göstermeye başlayacaktır. Doğal olarak burada bir uzlaşı gerekmektedir ve toplumsah hukukun zemini oluşmak zorundadır. Bu da bazı ortak değerler zorunlu kılabilir.
İnsanlar sosyal yapı oluşturmak için akrabalarını mı öncelerler?
Geçmişteki bu erken şehirlere insanlar çok uzaktan gelirlerdi. Erken şehirsel dünyadaki ilk toplu yerleşim yerleriyle ilgili ilginç olan bir şey ise buradaki insanların biyolojik akrabalarından kaçması. Bu insanlar akrabalarından uzaklaşarak bu erken şehirlere geliyorlar. Bugün de ele alınabilecek bir konudur bu. Akrabalardan uzaklaşma ve yeni bir toplumsal yapıyı kabul etme isteği.
Coğrafi Daralma
Şehir derken aklımızda ne canlanırsa canlansın aslında kocaman şehirle hiçbir işimiz yok. Biz şehrin sadece belli kısımlarını deneyimliyoruz ve kocaman şehrin birçok bölgesine belki yolumuz bile düşmüyor. Şehirlerdeki kalabalıklarla bazen belli anlarda yüzleşiyoruz. Kalabalık bir cadde, meydan ya da şehrin gezilecek yerleriyle kendi evimiz ve işimiz arasında dolanıyoruz. Belki şehrin %90’ı ile hiçbir işimiz yok. Kitaptaki ifadeyle, “Şehirler birbirime dokunan ama iç içe geçmeyen küçük toplumsal dünyalarda yaşarlar.” Eskiden insanların göçebelik ya da yazlak ve kışlak kaygısı nedeniyle çok daha geniş bir alanda varlık göstermeleri söz konusudur. Günümüzde şehirler ve şehirlerdeki insan hareketleri azalmaya devam etmektedir. Faaliyet gösterdiğimiz coğrafi aralık gittikçe daralmaktadır.
Bu bilgi yine günümüzle ilgili riskli bir geleceğe işaret etmektedir. İnsanların yaşam alanı daraldıkça kültürün yayılmasıyla ilgili sorunlar söz konusu olmaya başlayacaktır. Faaliyet gösterdiğimiz coğrafi aralığın daralması şüphesiz ki ekonomik modelimizin değişmesinin bir sonucudur. Maliyetler nedeniyle sadece işe gidip akşam dizi film izleyerek geçirilen hayatın uzun vadeli etkileri tartışmaya açıktır.
Tarım ve Kentleşme
Yazarlara göre tarım kentleşmenin bir nedeni değil sonucuydu. Hangi ürünlerin ya da hayvanların yetiştirileceği o dönemin tekstil, alkollü içkiler ve mayalı ekmek ve süt endüstrileriyle ilgiliydi. Avcılar ve toplayıcılar, balıkçılar veya kuş avcıları çiftçilerden daha az önemli değildi. Erken şehirlerin kurulma nedenini tarıma ve tarımın sağladığı artı değere bağlamak hatalı olabilir çünkü tarım tek başına şehrin harcı değildi. Şehir tarımdan faydalansa bile tarıma dayalı artı değere bağlı ortaya çıkan şehir anlayışı doğru değildir. Tarım önemlidir fakat şehirlerin ortaya çıkışının açıklanmasının temel sebebi olarak tarımı göstermek kolaycılık olabilir.
Tarımın bütün her şeyin başlangıcı gibi sunulması, “tarım devrimi” ifadesinin kendisi sorunlu olabilir. Tarımın rolünün büyütülmesi Her Şeyin Şafağı kitabının eleştirdiği ilk meseleyle ilgilidir. J.J Rousseau mülkiyetin ve buna bağladığı toplumsal eşitsizliğin kökenini tarım devriminde arıyordu. Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla insanlar arasındaki eşitlik bozulmuştu ve eski eşitlikçi altın zamanlardan bugünkü zamanlara gelmiştik. Antropolojik veriler göstermektedir ki J.J Rousseau haklı değildir. Tarımdan çok öncesinde bile hiyerarşi vardı ve tarım olsa olsa bazılarının konumunu değiştirmişti. Göçebe toplumlarda, tarımla hiç ilişkisi olmayan toplumlarda bile hiyerarşi ve eşitsizlik vardı. Ayrıca insanlar tarımı bilmiyor değil tercih etmiyorlardı büyük bir ihtimalle. Tüm bu bilgileri göz önüne alınca tarım devrimi ifadesi ve şehirlerin oluşumunu tarımla ilişkilendirme fikri hatalı bir başlangıç yapmaya neden olabilir.
Bir Cevap Yazın