Saatleri Ayarlama Enstitüsü üzerinden ele alacağımız konulardan birisi bu. “Bana ne faydası olacak?” anlayışının hayata bakabileceğimiz tek açı olduğunu artık fark edemiyoruz bile Heidegger’e göre. Antik Yunan’dan bu yana filozoflar var olanlarla (şeylerle) ilgilenip varlığın ne olduğunu unuttular. Ona göre artık varlığı hatırlayamayız da. Teknik tarafından öylesine çerçevelenmişizdir ki varlığı durup düşünmek, varlığın çobanı olmak söz konusu değildir. Varlığa hayret ile bakmak gibi bir şey yoktur. Hastalığın semptomları o kadar ilerlemiştir ki artık varlığı unuttuğumuzu bile unutmuşuzdur. Varlığı unutmuşuzdur çünkü varlığa bakışımız tamamen fayda üzerine kuruludur. Bir şeye baktığımızda hemen aklımızdan, “Bu benim ne işime yarar? Bu bana ne fayda sağlar?” soruları geçer. Varlık karşısında tefekkür ve varlığı akışı içinde görmek teknik çerçeveleme (gestell) dünyasında artık kalmamıştır.
Varlığı hatırlamak var olanlarla uğraşmak değildir. Var olanlarla uğraşmak nihayetinde onu tanımlama ve faydalanma işlevine dönüşür. Tüm teknik çerçevelemin altındaki ve üstündeki gerçek dünyada olmamızdır. Varlığı temellendirmeye yönelik bütün çabalar öleceğini bilen bir “dasein” olan insandan sonra gelir. Mucize var olanlarda değil var olmaktadır. Var olanların değil varlığın, var oluşun ne olduğunu hatırlamak gerekmektedir. Bunun olması ise artık bu dünyada zordur. İnsan artık her şeye teknik çerçeveleme daha doğrusu fayda sağlama üzerinden baktığı için artık varlık unutulmuştur. Heidegger’in bu söyleminde ciddi bir itiraz noktası vardır elbette.
Varlığı unutmak ne demek ve varlığı hatırlamak neden değerlidir?
Varlığı unuttuğumuz şüphesiz ki bir varsayımdır. Varlığı unuttuğumuzun delili nedir? Eğer varlığı unuttuysak ve unuttuğumuzu bile hatırlamıyorsak belki varlığı unutmamışızdır belki de varlığı unutmak ile hatırlamak arasında fark yoktur. Varlığı unuttuğumuzu varsayalım ve Heidegger’in varlığı hatırlatma çabalarına kulak verelim. Varlığı hatırlamak neden önemlidir, bize ne fayda sağlayacaktır ya da varlığı hatırlamak varlığı unutmaktan daha mı değerlidir? İşlerin karmaşıklaştığı nokta da tam burasıdır. Heidegger’in kanıtı bu sorunun kendi içindedir. Varlığı unuttuğumuza ya da yüzde kaç unuttuğumuza dair delil sormak tamamen somut faydaya, ilerlemeye ve veriye dayanan hesapçı kafamızın üreteceği bir sorudur. Bu soruyu sormak tekniğin bakışının ne kadar güçlü olduğunun ve kendisi dışında hiçbir şeye izin vermeyecek kadar totaliter olduğunun bir kanıtıdır.
Varlığı unutmak ve hatırlamak arasındaki farkı ölçmeye kalkmak yine teknik bakış açısının bir dışavurumudur. Varlığı hatırlamak bize “fayda” sağlamayacaksa onunla ilgilenmediğimizi açık eder bu. “Bir fayda sağlamayacaksa varlığı hatırlamaya ne gerek var?” dediğimiz anda aslında onun bahsettiği faydacı işlevci bakış açısının esiri olduğumuzu ve artık fayda anlayışının dışında dünyaya bakamadığımızı ortaya koymuş oluruz. Peki varlığı hatırlamak neden değerlidir? Bu masumca soru bile aslında Heidegger’in işaret ettiği hastalığın bir belirtisidir. Değer biçmek aslında bir ayırt etme, bir kıyaslama işlemidir. O da bir hesap işidir ve daha faydalı olan için daha az faydalı olanı bir kenara bırakabileceğimiz imasını taşır. Değerli olan arayışı meseleyi anlamamaktır. Ben bunu daha sonra anladım. (Yazının başlığına dikkat) Anlaşılması gereken şudur; varlığı bir nesne gibi analiz edip ele geçiremeyiz.
Newton elmanın düştüğünü gördüğünde…
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün Muvakkit Nuri Efendisi acemaşirana inanırdı. Halit Ayarcı ise “bugüne” inanırdı. Her şeyin fayda ilerme ve gelişme ile ilgili olduğunu düşünürdü. Newton kafasına elma düştüğünde bu bir elmadır deyip geçmemiş ya da hayran olmamış. “Ben bu elmadan nasıl istifade ederim?” diye düşünmüş ona göre. Bir şeyden istifade etmek onu fayda açısından ele almak ilerlemenin bir koşuludur. İnsan zekası esasında böyle çalışır. Biz şeyleri tanım ve fayda bağlamında anlayabiliriz ancak. İnsanı bunun dışında ele almaya çalışmak aslında insan olmaya dair bir itirazdır. Bu bir kaçınılmazdır ve kaçınılmaz olduğu için de dünya şimdiki halini almıştır. Tekniğin her şeyi çerçevelediği, fayda ve performansın en yüce değerler olduğu dünya insanı bir araca, bir nesneye indirgedi.
Hobbesçu bir dünyada varlığı hatırlamaya çalışmak diğerleri için kolay lokma olmak anlamına gelebilir. Neticede dasein bu dünyaya tek başına fırlatılmamıştır ve bu diğer fırlatılmış daseinlar ile mücadele etmek zorunda kalabilir. Tekniğin anlayışıyla dünyaya bakmamak fayda ve maksimizasyona özgürlük adına ya da daha özsel olan adına gerekli önemi vermemek insanın geride kalmasına sebep olabilir. Bunun yanında insan zaten çoktan geride kalmış olabilir. Günlük kedi fare kovalamacaları bir yana bırakarak özgür olabilmek dasein’ın elindedir. Dasein ölüme doğru bir var olan olduğunu bildiği ve bunun kaygısını içinde taşıdığı için ancak o varlığı hatırlayabilir ve bu yaşam denen koşuşturmanın ardını görebilir. Bugün varlığı hatırlamak acemaşirana inanmaktır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü bir de bu gözle okunmalıdır. Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır. Bu da gösterir ki zaman ve mekan, insanla mevcuttur.


Bir Cevap Yazın