İçinden geçilen zaman sadece slogan olarak hatırımızda olan sözlerin gerçek manasını anlamamıza imkan veriyor. Hiç değilse böyle bir faydası var. Adalet mülkün temelidir. Bu sözü anlamak için mülk kelimesinin devlet anlamına geldiğini kavramak gerekir. Öyleyse esas anlamıyla adalet devletin temelidir. Bu söz ilk düşündüğümüz anlamın ötesinde, biraz çözümlemeye layıktır.
Günümüz liberal demokrasilerinde bir devletin değerini belirleyen üç unsur, devletin gücü, hukukun üstünlüğü ve hesap sorulabilir hükümettir. (Francis Fukuyama) Bu üç beceriyi kazanmış devletler günümüz liberal demokrasilerinin ileri devletleri olarak kabul edilebilirler. Adaletin sarsılması ise hukukun gücünü kaybetmesiyle ilişkilendirilebilir. Burada tek bahsedilen sadece kişiler arası hukuk değildir. Devletin yani hükümet ve vatandaşların kabul ettiği hukuk sisteminin herkesin üstünde olmasıdır. Bu devletin yapısına göre töre, teokratik kurallar ya da anayasa olabilir.
Adalet mülkün temelidir derken hukukun gücünün ve ona herkesin uymasının toplumun dağılmasını engelleyen harç olduğunu söyleyebiliriz. Hepimizin üstünde olan adalet yani hukuk olmazsa devlette sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Hukukun üstünlüğü yoksa güçlünün hukuku vardır ve insanlar kendi rızalarından geçmemiş bir hukuka saygı duymazlar ve kendilerinde ona uyma sorumluluğu hissetmezler.
Kişiler arası hukuktan hukukun üstünlüğüne
Adalet kavramı aslında biraz Nietzsche’cı bir anlayışla borçlu ve alacaklı ilişkisinin genişlemiş halidir. Uzlaşmayı gerektirir ve uzlaşmanın insanlar için geçerli ve etkin bir yolu tarafsız ve güvenilir üçüncü kişiye başvurmaktır. Bu üçüncü kişi günümüzde mahkemedir ve kararını uygulatma gücü vardır. Bu gücü de hukuktan yani insanların ona verdiği yetkiden alır. Eğer bu yetkiyi kullananlar işleri herkesin rızasından geçmiş hukuk kurallarına göre yapmazsa toplum bu kurumlara inancını kaybeder.
Bir devletin güçlü olması onun kurumlarının güçlü olması demektir. Bir devlet kurumları kadar güçlüdür ve bürokratik devlet gelişmişliğin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Kurumlar hukuktan güç aldıkları için güçlüdürler fakat kurumlar güçlerini hukuktan değil de başka kaynaklardan almaya kalkarlarsa meşruluk sorunu ortaya çıkar. Gücün dayandığı yer herkesi kapsamıyorsa uzlaşma gerçekleşmez. Alacaklı ve borçlu arasındaki sorun çözülmez.
Hukuk sorunları çözemediğinde birçok sorun ortaya çıkmaya başlar. Uzlaşmazlık çatışma ve kargaşa doğrurur. Hakkının yenildiğini düşünen İnsanlar kendi hukuklarını uygulamaya başlayabilir ama bunun daha ileri bir biçimi olarak artık kurumlar itibarlarını kaybederler. Başta mahkemeler olmak üzere devlet kurumları ve bürokratlar halk arasında saygınlıklarını kaybederler. Kurumların onlara verdikleri ünvanlar o ünvana sahip insanlara o gözle bakılması için yeterli olmaz.
Şeriatın kestiği parmak acımaz
Modern devlet toplum sözleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Vatandaşlar kendi özgürlüklerinin bir kısmını güvenlik, iyi yaşama ve adalet gibi istekler karşılığında devletlere devretmişlerdir. Devlet bu işlevini herkesin razı olduğu hukuka göre yerini getirir. Rıza ortadan kalkarsa devlet de işlevini kaybetmeye başlar. Şiddet ve ceza gücü devlete verilmiştir ama bu gücü hukuka göre kullansın diye. Aksi olursa mülkün temeli çatırdamaya başlar. Mülkün yani devletin kendisi olan kurumlara güven azalır.
Kişi ve kurumlar halkın gözünde itibar sahibi olmadığında hoşnutsuzluk artar. Şeriatın kestiği parmak acımaz. Buradaki şeriat hukuktur. Eğer iş hukuka göre yapılıyorsa anlayış bu olur ama iş adalete yani hukuka uygun yapılmazsa şeriatın kestiği parmak acımaya başlar ve işleyişin kaynağı sorgulanmaya başlar. Bu iş nereye varır peki? İyi bir yere varmaz. Toplumun adalet talebi sömürüye açıktır ve binbir zahmetle tarihin süzgecinden geçerek ayakta kalmış mülk yani devlet sarsıntı geçirebilir. Belki daha kötüsü. Bu yüzden; adalet mülkün temelidir. Bu çok anlamlı bir sözdür.
Hukuka yani adalete sahip çıkmak herk yurttaşın görevidir. Çok eski bir ödevdir bu. Herakleitos M.Ö 500’lerde söylediği şu söze bakalım.
Halk yasayı kentin surlarını savunur gibi mücadele ederek korumalıdır.
FRAGMANLAR / HERAKLEİTOS / cengiz çakmak (Fragman 44)
Adalet mülkün temelidir tarihsel olarak ne anlama geliyordu?
Yukarıda yazılanlar modern ülkelerde bu sözün karşılığı olarak algılanabilir fakat bu cümlenin dayanağı modernite öncesidir ve tarihsel bağlamda çok daha pragmatik bir anlayışla ortaya çıkmıştır. Adalet esasında vergide ılımlılık demektir. (Francis Fukuyama) Eğer devlet çok yırtıcı olursa ve çok vergi isterse halk yatırım yapamaz ve para üretemez. Halk para üretemeyince ordu beslenemez, ordu olmayınca hükümdarın otoritesi kalmaz. Pers Hükümdarı 1. Hüsrev’in deyişiyle (531-579)
“Adalet ve temkinle halk daha fazla üretir, vergi gelirleri yükselir ve devlet zenginleşip güçlenir. Adalet güçlü bir devletin temelidir.” Bu bağlamda adalet vergi oranlarınla ılımlılık demektir. (Halil İnalcık)
Halil İnalcık Hoca’nın Kutadgu Bilig’den aktardığı şu sekiz öneri çok önemlidir. Bu öneriler çember şeklinde yazılırdı yani 8.maddeden sonra yine 1. madde gelirdi ve her madde birbirinin gerekçesiydi. Yani bir döngü idi.
1- Ordu olmadan hükümdarlığın otoritesi olmaz. 2- Varlık olmadan ordu olmaz. 3- Varlığı reaya (halk) üretir. 4- Sultan adaleti sağlayarak reayayı ayakta tutar. 5- Adalet dünyada uyum gerektirir. 6- Dünya bir bahçedir, duvarları devlettir. 7- Devletin dayanağı dini kurallardır. 8- Hükümdarlık otoritesi olmadan dini kuralların desteği yoktur. (Tekrar 1. maddeyi okuyun.)
Bir Cevap Yazın