İnsanın varlığı yani kendisi onun zamanından başka bir şey değildir. İnsan sahip olduğu zamana eşittir ve bu dünyada sahip olduğu zaman elindeki en değerli şeydir. Zamanı boşa harcamak insanın varlığını da boşa harcaması anlamına gelir. Harcanan sadece zaman değil insanın varlığıdır. En azından bir görüşe göre. Bir görüşe göre de insan dünyaya ziyan olmak için gelmiştir. Ömrü nasıl geçirirsen geçir sonuç sadece pişmanlık olacaktır.
Yunus, “Dünya bir penceredir vakti gelen bakıp geçer.” derken bu gerçeği hatırlatmaktadır. Eğer biz sahip olduğumuz zamandan ibaretsek ve bu zamanı en verimli şekilde kullanmayı gerektirir. Bu da başka bir sorun ve stres kaynağıdır. İnsanın zamanını verimli kullanmak adına bir iç yıkım sürecine girmesini tetikleyebilir. Sürekli performansını iyileştirmeye çalışan zaman cambazı kendisiyle rekabete girişip ruhsal ve bedensel çöküşler yaşayabilir. Elbette sonuç her zaman böyle dramatik olmak zorunda değildir. Bir denge sağlamak sanıyorum mümkündür.
Vedat Milor’un Hesap Lütfen kitabını okurken zaman zaman aklımdan geçen çok hoş bir konuya rastladım. Vedat Milor ikili ilişkilerde birinden bir şeyler öğrendiği sohbetlerden çok hoşlandığını ve çok bilmediği alanlarla ilgili çok soru sorduğundan bahsediyordu. Biriyle sohbete başlıyoruz ve cebimizde iki elma var. Sohbet bittiğinde gevezelik ya da kendimizi gösterme ihtiyacı sonucu sohbeti hep domine edersek karşımızdakinin bilgilerini edinmek yerine iki elma ile sohbetten ayrılacağız. Çoğu zaman iki elmayı üç elma yapmak elbette daha akıllıca olandır.
Diğer insanlara ayrılan zamana dair
Zamanımız konusunda biraz daha farkındalık kazanınca artık diğer insanlarla geçirdiğimiz zamana da biraz dikkat etmek akıllıca olabilir. Sadece eğlenmek ve sosyalleşmek için de elbette diğer insanlarla vakit geçiririz. Muhabbetini sevdiğimiz insanlarla bir arada olmaktan keyif alırız. Yine de etrafımızdaki diğer insanları seçerken zaman zaman bazı meselelere dikkat etmek vakit kayıplarını azaltabilir.
Başka insanların anlattıklarından ve hareketlerinden bir şeyler kapabilmek güzel bir şey. Bir durumda davranışını beğendiğiniz kişinin yaklaşımını kullanmaya başlamak gibi basit ama güçlü bir şey olan sosyal öğrenmeden bahsediyorum. Çocukken çok kullanılan bu yöntem büyüyünce de devam ettirilmeli sanırım. Hal ve hareketlerinden bir şey kapamayacağımız ama özgün bir bakış açısıyla olaylara bakabilen insanlarla vakit geçirmek de keyiflidir. Bir konuya farklı açıdan bakmanızı ya da göremediğiniz bir ihtimali size hatırlatabilirler. Bir Türk atasözü vardır. “Bir handa kırk kişinin aklı vardır.”
“Her insandan öğrenecek bir şey vardır.” gibi tartışmalı bir sözü göz ardı ederek şunu söylemek istiyorum; yeni bir şeyler öğrenebildiğimiz yeni bakış açıları kazanabildiğimiz ve dikkatli ve ciddi akıl yürütmeleriyle karşılaştığımız sohbetlerin içinde olmak elbette yararlıdır. Sürekli geçmişten bahseden ve kendine yapılan hainlikleri kronolojik olarak anlatan akrabaların sohbetleri elbette bu kategoriye girmez. Daha da kötüsü işin Hacivat Karagöz komedisine dönüşmesidir.
Kaliteli sohbetlerin olduğu ortamlarda bulunmak gerekir fakat şurası da atlanmamalıdır ki sohbetin kaliteli olması için ortamdakilerin belli bir bilgi ve kültür seviyesinde olması gerekir. Örneğin konu ekonomi ya da biyolojiyse konudan habersiz ya da giriş seviyesinde olan biriyle konuya hakim olan kişi çok konuşmak istemeyebilir. Fikirlerimizin fantastikliğiyle uğraşmak istemeyebilir ya da “Ben bunun hangi birini düzelteyim” fıkrasındaki gibi bir durumla karşılaştığı için sessiz kalmayı tercih edebilir. Kaliteli sohbetler için kendi sorumluluğumuz da unutulmamalıdır.
“Demir demiri biler insan da insanı.”
Bir toplulukta ya da bir arkadaşımızla konuşurken belli bir konuda bilgi sahibi olmak, güzel sorulara ya da tespitlere sahip olmak sohbeti güzelleştirir. Taraflara yeni bakış açıları kazandırabilir. Böyle bir sohbet hem doğruya ulaşmayı kolaylaştırır hem de haz verir. Nebuch bir yayınında, “Benle konuşmak istiyorlar. Benle konuşup ne yapacaksın ben anlatcam sen de dinleyeceksin işte.” demişti. Bence Vedat Milor’un biraz üstü kapalı söylediği şeyi açıkça söylemişti. Bunu söylediği elbette herkes için değildi.
Sohbetlerin daha verimli ve daha bilgilendirici olması gerektiği gibi bir kaygı varsa biraz kendimizi geliştirmemiz iyidir. Etrafımızdaki insanların entelektüel eğilimleri olması da iyidir. Hatta yoksa sanıyorum yapılması gereken kendimizi ve onları bu yönde teşvik etmektir. Daha fazla kitaplara, ilgi alanlarına, sanat ve spora vakit ayırmaları gerektiğiyle ilgili düşünceleri desteklenmelidir. Çevremizdeki insanlarla var olan sosyal canlılarız. İncil’de yazıldığı gibi. Demir demiri biler insan da insanı.” İlişkileri araçsallaştırmaktan söz etmiyorum çünkü zaten sırf bir şeyler öğreneceğiz vs diye normalde bir araya gelmeyeceğimiz insanlarla bir araya gelmeyi pek düşünmeyiz.
Bir Cevap Yazın