Hiçlik anlaşılması zor olduğu gibi reddedilebilir de bir kavram. Hiçlik diye bir şeyin olmadığını, doğada sadece varlığın olduğunu kabul edebiliriz. Evrenin de yaratılmadığını ve hep var olduğunu kabulüyle devam edebiliriz. Bu düşünceler çürütülebilecek düşünceler değildir. Hiçliği görmezden gelip sadece varlığı kabul edersek geriye kalan büyük soruları açıklamaya “varlık” yeter. Varlığa bakarak gazların oluşumuna, cansızlıktan canlılığa geçişe, hayvan hücresinin ortaya çıkışına ve insanın ortaya çıkışına dair açıklamalar yapabiliriz. Var olan her şeyin ortaya çıkışını, daha doğrusu görünür oluşunu da varlığın değişim kapasitesine bağlarsak hiçlik ihtiyaç duymadığımız bir kavram olarak kenarda bekleyebilir. Doğada hiçlik diye bir şey yoktur, diyebiliriz.
“Var olan her şeyin ortaya çıkışı” dedim. Bir şey “var” ise, örneğin odamdaki elma, zaten ortaya çıkmamıştır. Bir şeyden başka bir şeye dönüşmüştür. Teorik olarak, toprağa atılan gübre elmaya katılmış elma da insan vücuduna katılmış olur. Gübre neyden geldi ya da gübreyi oluşturan şeyler nereden geldi diyerek bir temel arayışına çıkarsak en temele hiçlik yerine yine maddeyi koymak da bir cevaptır. Oluşmadılar, sadece varlardı. Sonsuzdan sonsuza biçim değiştiren bir evren bu. En temele hiçi koymak sorunu çözmez, sadece erteler. Hiçten önce ne vardı? Bu soru “hiç” dışında hiçliğe atıf yapan yeni bir kavram aramamızı gerektirir. Varlığı ve yokluğu içinde barındıran bir üst “şeye” gereksinim duyardık ki kendisi var olan ama hiçliği içinde barındıran bir şey olsun. Böyle bir “şeyi” aramak mantık duvarlarını yıkmayı gerektirir. Yine de böyle bir paradoks benimsenerek hem varlığı hem de hiçliği barındıran bir kavram üretilebilir.
Hiçlik yani varlığın olmayışı ne demektir? Hiçlik diye bir şey yoksa olmayan bir şey neden bir şekilde dilimize bulaşmıştır? Yani hiçliği nerede arayacağız. Bu soruya cevap vermeden önce bir ön kabulle başlayacağım. Mantıklı gelmesi gerekmiyor, bakış açımızı biraz zenginleştirmesini umuyorum. Bir varlığın, canlı ya da cansız, bütün atomlarının kopyalanıp başka yere aktarılması mümkün olsaydı tam olarak aynı varlıkla karşılaşabilirdik. Aynı ama birbiriyle alakasız iki canlı olurdu ortaya çıkan şey. Çünkü kopyayı ortaya çıkarırken yaptığımız şey varlıktan yani maddeden bir parçayı yeniden biçimlendirmek olacaktı. Ortaya çıkan şey tam kopya bile olsa yeterince benzer başka bir varlık biçimi olacaktı.
Hiçliği nerede arayacağız?
Bütün fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişimler aslında sadece “atomların yer değiştirmesinden” ibaretse gezegeni olduğu gibi tüm atomlarıyla kopyalayıp birkaç şeyi değiştirip yeni bir gezegen oluşturmak mümkün olurdu. Paralel evrenler varsa belki böyle bir süreçle ortaya çıkabiliyordur. Öyleyse doğada gördüğümüz her şey teorik olarak yer değiştirmiş atomlardan başka bir şey değildir. Covid 19 yoktu ama artık var. Yokken neredeydi? Covid 19 kuvve olarak varlıkta vardı ama belli bir zaman ve mekanda bir “biçim” kazandığında ona var demeye başladık. Covid 19 imkan olarak varlıkta yer almasaydı ortaya çıkamazdı zaten.
Heidegger hiçlikle ilgili şunu sorar; Hiçliği nerede arayacağız? Bir şeyi aramak için onun ne olduğunu bilmek gerekmez mi? Varlık vardır. Bütün varlıklar daha temeldeki varlıkların bir araya gelmiş, değişmiş, dönüşmüş daha genel bir ifadeyle yer değiştirmiş halidir. Peki bir şeyin olmadığını söylediğimde neyi kastederim? Şuan bulunduğum odada, 23.03.2023’te Saat 19.58’de yeşil bir elma olduğunu düşünelim. 23.03.2023 saat 20.05’de elma artık yok. Bir şeyin varlığından bahsederken aslında onun o zaman ve mekandaki varlığına işaret ediyoruz. Yok derken de hiçliğini değil o zaman ve mekanda bulunmayışını kastediyoruz.
Elma yeşil değil de kırmızı olsaydı burada kırmızı elma yok derken elmanın değil kırmızılığın olmamasını kastederiz. Elmanın yenmesi de elmanın artık elma biçiminde orada olmaması demektir. Belki burada dikkat çekilecek husus elmanın kırmızı, sarı ya da yeşil olması gerekliliğidir. Her şey atomların diziliminden ibaret olsa ve bu dizilimin daha farklı hallerinin farklı elmaları (ve elbette insanları) ortaya çıkarmasını gerektirir. Pembe elmanın olmayışının nedeni varlığın bir sebeple pembe elmaya dönüşmemesi ile ilgilidir. Hiçlikten ya da yokluktan bahsederken şeylerin henüz kavuşmadıkları imkanları da kastediyor olabiliriz. Her yok ya da hiç dediğimizde önceden bildiğimiz bir şeyin o zaman ve mekanda olmamasını anlatmak isteriz. Yok dediğimiz şeyler imkan olarak hala varlık kümesinin içindedir.
Sanırım hiçlik bilmecesini besleyen şey varlığın içinden çıkaracağı atom dizilimlerini hala bilmiyor oluşumuzla ilgilidir. Varlık bilmecesinden yakın zamanda Covid çıktı ve bu atom dizilimlerinin her an değiştiğini biliyoruz. Çok önceleri bu bilmeceden gezegenler ve canlılar çıktı. Hiçliği ararken bakmamız gereken yer belki burasıdır.
Bir Cevap Yazın