Bir arkadaşım okuduğu bir kitaptan bahsetmişti. Tek bir şey hatırlıyorum. Kitabın adı ve tüm içeriği tek bir düşünceye dayanıyordu. “Bin yıllık geçmişi olmayan hiçbir şeye güvenmem.” Mükemmel bir muhafazakar. Tüm yatırımı altında, aracı Toyota, bilgisayarı Debian olan birini tanıdım sonra. Farklı bir boyutta, mükemmel bir muhafazakar daha. Bazı insanlar alışkanlıklarını değiştirmek konusunda daha az istekli olabilir ya da sadece güven sorunu yaşayabilirler. Bu güvensizlik, hayal kırıklığına uğramamayı ve beraberinde sıkıcılığı getirebilir. Bu sıkıcılık dikkat ve özen isteyen, içsel motivasyona dayanması gereken işlerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Her neyse. Bunlar çok kaba gözlemlerdir.
Yeni olana karşı direnç, hemen kabul ya da dur bir bakalım demek seçeneklerimiz. Yeniyle bir şekilde ilişkimizi kuracağız fakat zannediyorum bence yeniden farklı olarak bir “yeni görünen” meselesi var. Her türlü medyada karşımıza çıkan ve bir anda üzerimize yığılan kelimeler. The red pill, incel, mansplaining, gaslighting, panoptikon, npc… Kelimeler elbette beraberinde sözcüleriyle gelir ve “yeni gibi görünen” fikirlerden bahseden insanları görmeye başlarız.
Bu yeni gibi görünen kelimelerden bir kısmı Reddit gibi mecralarda yaygın hatta oradan çıkma. Bir takım taraftarlar bu öğretilerin sağlıklı ikili ilişkilere yarar sağlayacağını söylüyor fakat olan biten çoğunluğun gözünde kadın düşmanlığı. Özetlemek için fazla uzun, ayrıntılarını öğrenmek için ise yeterince ilgi çekici gelmediği için bu bilgileri burada bırakacağım. Elbette daha radikal ve daha ortodoks olanları arasında çeşitli ayrımlar ve anlaşmazlıklar vardır. Incel, Chad, Stacy, Becky gibi sınıflandırmaları var.
Bir konuda yeterince yazı yazıldığı zaman konuyla karşılaşan kişi o konunun gerçekten ciddi bir konu olduğu izlenimine kapılabilir. Bu konu da böyle. Aslında olan biten bir kadın düşmanlığı ya da kadının mülkiyeti meselesi. Çok çok eski olan bu mesele bireylere indirgenemeyecek kadar karmaşıktır. Günümüz feminizm tartışmaları da bundan nasibini almıştır. Kadınların evrimsel zaafları ya da evrimsel olarak geliştirdikleri ve erkeğe hoş gelmeyen davranışları var mıdır? Elbette. Erkeklerin evrimsel süreçler sonucu geliştirdikleri ve kadınlara hoş gelmeyen davranışları var mıdır? Elbette. Düşmanlıkla değil akılla çözülmesi gereken bir başka mesele daha.
“Güneşin altında yeni bir şey yok yok”
Feriduddin ATTAR, 1100’lerde yaşayan bu İranlı adamın öğütler kitabındaki şu tavsiyeye bir bakalım. “Bir kadının, gerçek bir aşkla bağlı görülse de, sevdiği kişinin varlığı azalınca çok geçmeden aşkı da biter.” (Afam Yayınları, 2020, PENDNAME, syf:39) Çeviriyle ilgili mi bilmiyorum ama yazarın ifadesi dikkat çekici olduğu ölçüde tuhaftır. “Bir kadının” diyor. Herhangi bir kadın bu. Tüm kadınlar için geçerli. “Gerçek bir aşkla bağlı görünse de…” Gerçek bir aşkla bağlı olsa da demiyor. Görünse bile diyor. Asla emin olamazsınız demek mi istiyor bize? Böyle düşünmemiz için uğraşıyor gibi. Aşkla bağlı görünse bile de demiyor. “Gerçek bir aşkla bağlı görünse de” diyor. Aşk gerçek olmayabilir. Hadi aşk gerçek diyelim peki ya bağlılığı? Her neyse. Kadınların ve erkeklerin birbirlerine yönelik şüpheleri de suçlamaları da yeni değildir.
Yukarıdaki alıntıda yazar bir suçlamada bulunmuyor belki sadece bir tespit. Bunlar böyle terbiyesizlerdir işte vs demiyor. Okuyunca biz bir hisse kapılıyoruz yine de. Yargıyı metinde değil ama içsel olarak oluşturan cümlelerden. Çağının anlayışı gereği kendine kurtarma payı bırakmadan çat diye söylemiş. Bazı kadınlar dememiş. Bu kadar rahat olmasının sebebi bunu okuyanın zaten farklı bir şey düşünmüyor olacağı. Bu öğüt öylece ATTAR’ın aklına gelmemiştir elbette. İçinden geldiği gelenekte kabul görüyordu. Daha öncelerde de kabul görüyordu çok büyük ihtimalle. Kadınlara yönelik önyargının izleri elbette 12.YY’dan çok daha öncelere uzanır. Yeni örnekleri de sürekli karşımıza çıkacaktır.
1999 yapımı Magnolia filmi bu meseleye mantıklı bir bakışı da içeren harika bir yapım. Birkaç insanın ortak yarasını çok farklı yansımaları üzerinden ele alıyor. Filmde Tom Cruise’un canlandırdığı karakter bugünün the red pill’ci önderlerine şaşırtıcı derecede benziyor. Çünkü konu yeni değil sadece “yeni gibi görünen” bir konu. Yukarıdaki başlık Süleyman’ın Özdeyişleri’nde geçiyor. Güneşin altında yeni bir şey yok. Bir açıdan dünyada her şey çoktan olup bitmiştir. Şimdiye kadar ne olduysa şimdiden sonra da o olacaktır. Ahmet Hamdi Tanpınar divan edebiyatının artık geliştirilemeyecek olmasının nedeni olarak onun tamamlanmış olmasını görüyordu. O kamildir ve artık devinmez. Belki hayat da bazı yönleriyle böyledir. Hayat artık tamamlanmıştır ve yeni bir patika açmak mümkün değildir.
Hayat tamamlanmıştır ama belki de henüz bizim keşfetmediğimiz patikalar vardır. Asla çiçek açtığını görmediğimiz bir ağacın çiçek açmasını görebiliriz. Magnolia’da geçen bir replik gibi. Bazen asla olmaz dediğimiz şeyler olur. Tuhaf şeyler her zaman olacaktır. Filmin son dakikalarında olduğu gibi. “But it did happen.” Hayat kamil olsa da bizden gizledikleri nedeniyle her zaman şaşırtıcıdır. Şimdilik, konuşmalıyız ve yaşamalıyız.
Bir Cevap Yazın