Emperyalizm ve Kültürel Emperyalizm
Emperyalizm nedir? Bu soruya cevap verirken, konuyu derinlemesine ele almış İngiliz Hobson ve Lenin’in tanımları yerine başka bir tanımı kullandım. TDK’nın tanımı oldukça yerindeydi TDK’nın tanımına göre: Emperyalizm, “Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık.” anlamına gelir. Kültürel emperyalizm ise bu siyasetin sosyal hayata yansımasını ifade eder.
Emperyalizm siyasi olduğu kadar ekonomik ve sosyal bir kavramdır. Latince “büyük devlet” kelimesinden türemiş olan kelime bir ulusun başka coğrafyalardaki devletleri kendi menfaatlerine göre etki altına almasıdır. Kültürel emperyalizm kavramı da bir kültürün başka kültürde yer etmesi ve onu sindirmeye başlaması olarak değerlendirilebilir.
Emperyalizmin Kaynağı
Bu kavram da her kavram gibi zaman içinde değişikliğe uğramıştır. Günümüzde akla gelen 19.YY sonrası emperyalizmidir. Asya ve Afrika kıtalarının kaynaklarının Batılı devletlerce sömürülmesi kastedilir. Sanayi Devrimi üretim miktarını arttırma olanağı vermişti. Daha fazla üretim için ilk sanayileşen ülkeler ham madde ihtiyacı duyuyordu. Üretilen ürünleri satacak pazar ülkeler de gerekiyordu. I. ve II. Dünya savaşlarının çıkmasının en önemli nedenlerinden biri olan sömürge kapma yarışı emperyalizmin bir sonucuydu.
Sanayileşmiş Batılı devletler işgal ettikleri ülkelerdeki devletleri kendilerine bağımlı hale getirdiler. Doğrudan ya da dolaylı olarak ülke yönetimine müdahale ettiler. Bu ülkeleri tek taraflı kazanca dayanan ticarete zorladılar. Sömürdükleri ülkelerin ulusal üretimini çökerterek bu ülkelerdeki insanları iş gücü ya da asker olarak kullandılar.
Lenin’e göre emperyalizm kapitalizmin son aşamasıdır kapitalist dünyada emperyalizm zorunludur. Lenin’in bakış açısına eleştiriler vardır. Kapitalizmden önce de emperyalizmin olması ve Rus emperyalizminin kapitalizm olmasa da ortaya çıkmış olması Lenin’in tanımının eksikleri olarak değerlendirilebilir. Tanımların ötesinde şu gerçeğin farkında olmak gerekir. Güçlü bir devlet diş geçirebileceği ve maddi manevi menfaat sağlayabileceği bir devlet gördüğü zaman bu gücü kullanmıştır.
Emperyalizm Birinci Dünya Savaşı‘na kadar “sömürgecilik”, sonrasında “manda ve himaye” sözcükleriyle sonrasında da daha rafine bir şekilde devam etmiştir denebilir. Günümüzde şiddeti ve yöntemi farklılaşmış ve ekonomik ve kültürel anlamda yansımaları olmuştur. Güç dengesinin bozulması, maliyet ve dünyada buna uygun siyasal iklimin oluşmamış olması gibi sebepler tarihteki uygulamalara tanık olmamamızın sebeplerindendir.
Kültürel Emperyalizm
Kültürel emperyalizm adından anlaşılacağı üzerine yayılmacılığın başka bir kültür üzerinde devam etmesi işidir. Bir kültür basın, sinema, edebiyat yollarla başka bir kültürü değiştirerek onu kendine benzetebilir. Yabancı dillerin dildeki etkisinin artması, adetlerin değişmesi gibi. Mimari, yemek kültürü, giyinme, dizi sinema sektörü, müzik alanlarında kültürel emperyalizmin etkileri görülebilir. Yaşam biçiminin değişerek bir başka kültüre benzemesine kültürel emperyalizm denir.
Karşılıklı etkileşim sonucunda güçlü olan toplumun kendi kültürel değerlerini kültür baskısı yolu ile güçsüz toplumlara benimsetmesi söz konusudur. Dilden vazgeçme, kültürel emperyalizmin uç boyutlarıdır. Başka ülkelerde görülen adetlerin ülkeye girmesi, popüler kültürün yabancı yapımlar olması, fiyatların yerel para birimi yerine dövizle belirlenmesi bu etkiyle ilgilidir denebilir.
Emperyalizm Sona Erdi Algısı
Bu algının oldukça basit bir mantığı var o da 1950′ ler de bağımsızlığını elde eden sömürgelerle emperyalizmin bittiği düşüncesiydi. Fakat emperyalizmin şekil değiştirip bu devletleri başka şekilde sömürdüğü hemen ortaya çıkmıştır. 1950’lerden sonra da varlığını siyasi, iktisadi, sosyal ve bilimsel yapılar aracılığıyla varlığını devam ettirmiştir. Hatta Bu bağımsız olma sürecinde emperyal devletler yeni risklere karşı daha duyarlı hale gelmiş ve kamufle olma yeteneğini hem ilişki hem yönetim olarak geliştirmiştir.
Günümüzde hem yöntemler rafineleşmiş hem de uygulamalar görmezden gelinmeye başlamıştır. Arap Baharı bu konuda ilginç bir deneyimdir. Örneğin Suriye’nin petrollerine ne olacağı kimin tasarrufundadır? Dünyada bir rant ortaya çıktığında orada hep belli başlı ülkelerin olması bir tesadüf olmasa gerek.
Bir Cevap Yazın