Markalaşma ve Kapitalizmin Ruhu

Moda makinesinin nasıl çalıştığı bir yana şirketlerin marka oluşturma çabalarının kısır kapitalizm tartışmalarının ötesinde anlamlı bir yanı olduğunu sanıyorum. Markaların marka olmaya çalışırken kendilerini arzu nesnesine ya da yarı mistik bir şeye dönüştürme çabalarının ötesine bakmaya çalışacağım. Eğer insanı etkileyen buysa pazarlamacılar pekala bu yolda yürüyeceklerdir. Bu yazıda bir markanın ilham olma ve karanlıkta bir mum yakma ihtimaline odaklanmak istiyorum. Sadece Protestanlıktan değil, Mrs. Harris gibi kurgu bir karakter üzerinden de kapitalizmin ruhu üzerine konuşabiliriz.

Mrs. Harris Goes to Paris isimli romandan uyarlanan film, sıradan bir temizlik işçisinin bütçesini çok aşan Dior marka bir elbise almaya çalışması sonucu hayatında meydana gelen değişiklikleri anlatır. Aslında hayatı çok da değişmemiştir ama bu Dior elbiseye sahip olma süreci onun için bir rüya, bir macera haline gelmiştir. Markaların vaadi de budur aslında. Yine de film Mrs. Harris’in görünüşte olduğu kişinin “ardında” kim olduğunu bize düşündürmüştür. Bir insan göründüğü kişinin ardında aslında kimdir? Bir hizmetçi sadece bir hizmetçi midir? Görünenin ardında bu insan kimdir? Markaların sihri biraz burada ortaya çıkacaktır. Kişi, başkalarının arzularını arzulayan bir tür “npc” gibi kendisine gösterilen havuca mı koşmaktadır yoksa güzel olanın ilham verici olanın peşinde koşan bilinçli bir birey midir?

Kişi, kendisini markalarla özdeşleştirerek markanın “üstünlük” haresini kendisine bulaştırmak niyetinde olabilir. İyi ve güzel bir şeyler yapmaya dair hiçbir ilham almayabilir aldığı üründen. Bunun yanında markalar bu konularıı zerre umursamıyor olabilirler. Tek dertleri ulaşılmaz ve pahalı kalmak olabilir. Aynı Dior, kara para aklayabilir ya da insanları yasal olmayan şekillerde çalıştırıp 57 dolara mal ettiği çantayı 2780 dolara satıp karını maksimize etmek için köleliğe onay verebilir. Şirketlerin karlarını maksimize etmek için insan ve çevre sağlığını hiçe saymaları alışılmadık bir durum değildir. Belki daha da kötüye giden şey artık markaların ya da iş insanlarının kendilerini yaşadıkları topluma ya da ülkelerine dair sorumlu hissetmemeleridir. Gözünü diktiği her yerde fayda görmeye çalışan kapitalist baktığı çevreye bir şeyler vermeyi, eğer reklam değeri yoksa asla düşünmeyebilir.

Karanlıkta bir mum yakmak

Başa dönersek markaların insanlara iyi ve güzel şeyler yapmak için ilham verebileceğinden bahsetmitşim. Bir başka marka olan Vespa temsil ettiği şeyler nedeniyle hoş bir marka gibi görünmektedir. Tasarımı bir İtalyan tasarımıdır ve birçok modeli estetik harikasıdır. Motor teknolojisi sürekli mükemmelleştirilmeye çalışılmaktadır ve şehirli insanların güzel bir kahve içmeye giderken daha az karbon ayak izi bırakmalarını sağlar. Estetiğin, teknolojinin ve güzel yaşamanın bir simgesine dönüşmeyi başarmıştır Vespa. Bir İtalyan rüyasıdır ve zor zamanlardan zekasıyla çıkmış bir markadır. Roma Tatili filmiyle birlikte artık insanlara ilham olmaya başlamıştır. Vespa almak yerine beşte biri fiyatına aynı görünümde belki aynı kalitede bir Çin motoru aldığımda ne olur peki?

Hayatı güzel yaşamaya dair bir yol açan marka sanırım desteklenmelidir. O marka için harcanan paralar ilgili teknolojilerin geliştirilmesi için arge teknolojilerine gidebileceği için aslında yapılan şey bir yandan da sektörün gelişimine destek olmaktır. Vespa yerine beşte bir fiyatına Hindistan motoru aldığımızda ettiğimiz tasarrufu biraz da tasarımdan ve teknolojiden ediyoruz demektir. Hele ki bir teknoloji yeni gelişme aşamasındaysa (telefon, elektrikli otomobiller, yapay zeka vs.) bu yenilikçi şirketlere verilecek destek uzun vadede bize dönebilir. Diğer türlü yaptığımız şey taklitçiliğin ve kısa yolculuğun ödüllendirilmesi olabilir. Hayatta neyin ilham verici neyin faydasız olduğunu ayırt etmek zor geliyor bana. Karanlıkta bir mum yakmak için yapılması gereken nedir? Bir kütüphane kurmak ya da şehrin iyi bir futbol takımının olması mı? Uzun vadeli etkileri nelerdir tüm bu çabaların kestirmek güç olabilir.

İyi bir marka, ilkeli bir marka belki insanlara ilham olması açısından karanlıkta yakılmış bir mum olabilir. Belki de bunu sırf kar etmek için kurulmuş organizasyonlardan beklemek çok yanlıştır. İyiye ve güzele olan isteğimizin artmasında giydiğimiz bir ayakkabı ya da kullandığımız bir bilgisayar etkili olabilir gibi geliyor bana. Kapitalizmin artık bunlardan çok daha fazlasıdır elbette. Markalaşma ve inovasyonun tekeller için üretilmiş mantar çiftlikleri olduğunu ve zamanı gelince hasat edildiğini söyleyebiliriz. Tek derdi para kazanmak ve pazarı kaptırmamak olmuş gizli monopoller kapitalizmin yenilikçi ve ilham verici yanını baltalıyor olabilirler. Markaların bu yenilikçi ve ilham verici yönü kapitalizmden çok insan doğasının bir sonucudr elbette fakat bugün bu yönün kapitalizm ile ortaya çıktığını kabul etmek gerekebilir.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.075 aboneye katılın