Veriden Anlamlı Olana Geçiş

Veriden anlamlı olana geçiş meselesi sanırım neredeyse varlığın cansızdan canlıya geçmesi gibi ilginç bir mesele. Veri yeterince yoğun işlediğinde bildiğimiz anlamda olmasa da bir zekadan bahsedebiliyoruz. Zekanın belli bir amaca yönelik işleyişi ise aynı zamanda öznenin anlamlı olana yönelmesi demek. Özne için ihtiyaç ile anlam üzülerek söylemeli ki muhtemelen aynı şeydir. Anlam, özneden bağımsız değildir. Anlam ya da anlamlı dediğimiz şeyler birtakım veri kümelerinden başka bir şey değildir. Her şeyin sadece veri kümesi olduğu evrenimizde anlam dediğimiz şey sadece verilerden seçtiğimiz bir alt kümedir. Sanıyorum yapay zeka anlamlı ve anlamsızı aynı mantıkla üretebildiği için anlamlı sandığımızdan bizi kuşkulandırma becerisine sahiptir.

Sanatçıların üslupları ile ilgili tartışmalardaki genel kanı İlk Çağ insanlarının üsluplarının olmadığını günümüz sanatçılarının ise üslupları olmakla birlikte üslubu neyin belirlediği üzerinedir. Kimi yazarlara göre perspektif ortaya çıkmadan üsluptan bahsetmek bile doğru değildir. İlkel insanlar bir sebeple, korktuğu için ruhlardan korunmak için vs (sanat değil “boya” demek daha doğrudur belki) resim yaparlardı. Mağara duvarlarındaki resimlerin birbirine benzemesi belki biraz bundandır. Orta Çağ’da ise kilisenin halkı bilgilendirmek, halk üstünde despotça bir baskı uygulamak için kullandığı perspektifsiz resimler vardır. Bunlarda amaç üslup değil hedeftir bazı yazarlara göre. Burada sanat yoktur çünkü aslında bu eserler amaca yönelik hazırlanmış levhalardır.

Sanatçının imzasının reddi yani üslubun reddi ciddi bir konuyu daha ele almayı gerektirir. Üslup ya da imza zaten kendi içinde tartışmalı olan konular olsa da yapay zekalar ile artık üslup ya da imza yok olmuştur. Tüm sözler, tüm çizimler ve sanata dair her şey birbiri ardına sıralanmış verilerdir artık. 17.YY Rus köylüsü gibi konuşabilir yapay zeka bizimle ya da çok iyi bir hip-hop kültür öğesi karşımıza çıkarabilir. Bunu yapmak için sanatçının üslup ve imza kazanmak için geçtiği aşamalardan geçmesi gerekmez çünkü her şey özünde sadece veridir. Bütün konuşmalar sestir, bütün sözcükler harf ve bütün resimler noktalardır. Çünkü dünya bu kadar ya da bizim eşya ile kurabildiğimiz bağ sadece bu kadarı. Karşı kıyıya nasıl ulaşırım?

Yapay zekanın taklitçiliğinden sanatın yüceliğine sığınalım tekrar. Sanatta üslupla ilgili iki temel sorundan bahsetmek mümkün olabilir. Birincisi üslup bir buluştur. Perspektif ya da kübizm ya da failatun failün… Aynı buluşu kullanan sanatçıları objektif olarak ayırt etmek bir zaman sonra mümkün olmayacaktır. Picasso’yu tanımak kolaydır fakat resimleri tanınmayan birkaç kübistin eserlerini birbirinden ayırt etmek zannediyorum mümkün olmayacaktır. Üslupla ilgili ikinci sorun ise üslubun birbirini tutmaması meselesidir. Üslup sandığımız şey çoğunlukla zamanının dili olmalıdır. Aynı zamanda yaşayan insanların, aynı coğrafyada ve aynı teknik imkanların olduğu yerde, dünyayı kavrayışları ve onu yorumlama biçimleri benzer olacaktır. Sinemada cgi kullanımı ya da görsel medyanın olmadığı zamanda ortaya çıkan edebiyattaki betimlemeler zamanın ruhuyla alakalıdır.

Klasik Çin çatılarının kiremitleri, kiraz çiçekleri, fesleğen ve Teoman’ın şarkı sözleri arasındaki bağ

Bir sanatçının gökdelenleri de olabilir kulübeleri de. İkisi de aynı zihinde yer bulur kendine. Sanatçının elinden çıkan her eser değerli değildir. Bir iş insanının beş girişiminden birinin ayakta kalması, onun da ona yetmesi gibidir bu işler. Büyüklük ve küçüklük sonradan bizim kurduğumuz hikayelerdir. Sözgelimi İhsan Oktay Anar kendi özgün üslubu ile Puslu Kıtalar Atlası’nı da Kitab-ül Hiyel’i de yazmıştır. Puslu Kıtalar Atlası olmasaydı belki üslup kimsenin ilgisini çekmeyecekti. Beethoven’ın elinden çıkan her eser dokuzuncu senfoni değildir. Bazı eserleri ortalama bir sanatçının eserlerine yakın kabul edilebilir.

Bunların yanında üslup olmak zorundadır ama üslup aslında bir suç işlenirken bırakılan kanıtlar gibidir. Bazen gizli bazen açık. Bu işin bir parçasıdır ve kaçınılmazdır. Sanatçı kendi mizacına uygun olanı zorunlu olarak seçecektir fakat üslup arayışı bizi nereye vardıracaktır? Üslup peşine düşmek hazine sandığındaki hazineyi bırakıp tahta sandıktan bir şeyler anlamaya çalışmak gibidir. Bir düşünsel ürün olan sanat hazinesi karşımıza geldiğinde yapmamız gereken zannediyorum ussal olanla içimizdeki gizli beni konuşturabilen o ilhamla bağlantı kurmaktır. Onun karşımıza hangi kılıkta hangi araçlarla geldiği zannediyorum çok da önemli değildir. Belki de üslup sadece sanatta Tanrısal olanın arasına insanın ruhunun sakatlıklarının karışmasıdır.

Üslup bir şeyi sanat eseri yapmayacaktır. Zanaat ile sanat arasında olduğunu sandığımız kısmi olarak yapay ayrım da biraz bununla ilgilidir. Üslubun yapısökümü yapıldığında onun insanın kendi bedenini kullanmaktan doğan zorunlu bir edim, bir imza olduğu anlaşılmalıdır. Michalengelo para karşılığında bina dışı da boyamıştır. Adeta sanatın sembolü olarak görünen Rönesans heykelleri sipariş üzerine yapılmış işlerdir. Yalnızız romanı da Cingöz Recai serisi de Peyami Safa’nın elinden çıkmıştır. Modern sanatta iş iyice karışmış artık bir üsluptan söz etmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Üslup, özgünlük ve şahsiyet arayışı ve bunun bağlı olduğu sosyo ekonomik meta hikaye toplumu göz ardı ettiğinde tehlikeli bir fikri de içinde taşır.

Yapay zeka sanırım artık üslubun tamamen ortadan kalkacağının bir işaretidir ve artık her şeyi her üslupla konuşabilir. Yapay zeka Klasik Çin çatılarının kiremitleri, kiraz çiçekleri, fesleğen ve Teoman’ın şarkı sözleri arasındaki bağ kurabilir. Aklınıza gelen gelmeyen bütün her şeyi konuşabilir çünkü binlerce yıldır bu işin nasıl yapıldığının verilerini inceledi ve bundan sonraki bin yıl da böyle yapılacağını biliyor. Yani yapay zekanın zihninde tüm konuşmalar yapıldı, söylenebilecek her şey söylendi. Yapay zeka üstüne söylenecek söz olmayan konularda da konuşabilir yani laf üretebilir. Artık her şeyi konuşmak her şey arasında bağ kurmak mümkündür. Bunun tersi ise şudur; artık konuşacak bir şey de kalmamıştır. Her şey konuşulabiliyorsa ve bu konuşmalar çok büyük ölçüde manasızsa artık konuşmanın ve yazmanın da manası azalacaktır. Söyleyebileceğimiz her şey ihtimal olarak yapay zekanın zihninde. Bütün bu anlamsızlık kümesi içinde anlamlı olan da artık ayırt edilemez hale geliyor.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.071 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.