Aidiyet Hissi ya da Kirpinin Zarafeti

Her Şeyin Başlangıcı isimli kitaptan ilginç bir şey öğrendim. Yerlilerin ABD’den kaçırdığı küçük çocuklar ileriki zamanlarda kurtarılıp ABD’ye getirilseler bile bir süre sonra yerlilerin arasına katılmayı tercih ediyor. Diğer yandan, ABD’liler yerlilerden küçük çocuklar kaçırdıkları zaman bu çocuklar büyüdüklerinde tekrar yerlilerin arasına katılıyorlar. Bu çocuklar ortalama üstü gelirlere sahip olsalar da tercih ettikleri toplum ABD toplumu değil yerli toplumu oluyor. Kitap teknolojik gelişmelerin insanı es geçerek mi ilerlediği sorusunun cevabını aramıyor ama. Kitabın genel olarak söylemeye çalıştığı şeylerden biri ilkel gördüğümüz, avcı toplayıcı deyip geçtiğimiz yapılanmalarının tarım sonrası dönem kadar karmaşık organizasyonlar kurduklarıyla ilgili. Kitap bambaşka bir sorunun peşinde.

Çocukların hatta insanların yerlileri bir kere tanıdıktan sonra artık onlarla vakit geçirmek istemeleri her bakımdan ilginç. Bu insanlar kendilerini yerlilerin arasında mutlu ya da huzurlu hissediyorlardı muhtemelen. En azından ABD toplumu ile kıyaslayınca. Bu insanlar toplamda kaç kişidir. Bu gözlemin ya da araştırmanın evreni örneklemi nedir? Bu konunun aslı var mıdır? Bunları bilmiyorum fakat benim varsayımıma göre bu bilgi doğru olmalıdır. İnsanların çoğunluğu iki toplumda da yaşam kurabileceklerine inandıklarında seçtikleri taraf yerlilerin tarafı olacaktır. Böyle düşünmemin nedeni kapitalizmin bireyi yalnızlaştırması, bir performans toplumuna dönüşmemiz ya da aşınan geleneksel değerler değil. Bunun çok daha basit bir sebebi olduğunu zannediyorum.

Ait olma hissinin kaynağı

Toplumun işleyişi ne kadar gelişmiş olursa olsun bir homo sapiens olan insanın temel ihtiyaçları çok fazla değişmemiştir. Öyleyse bir toplum gelişkin olsun ya da olmasın insana bu ihtiyaç duyduğu şeyleri verebiliyorsa insanda aidiyet duygusu gelişir. Binlerce yıl sonra bugün bile insan için en büyük sorun barınma, iş ve eş bulma sorunudur. Bugün durumun daha kötüye gittiğini bile savunanlar olacaktır. Aidiyet konusuna dönersek; yerlilerin daha topluluk odaklı, bireysel arası bağların daha sıkı olduğu bir yapıda olduğunu kabul edebiliriz. Bu toplumda anlamlı bir rol bulma ve karşılıklı dayanışma daha yüksek olacaktır. Böyle bir toplumda, toplum tarafından kabul ve değer gören birey ait olmak konusunda zorlanmayacaktır.

Yerlilerle kıyaslandığında modern toplumların durumu aidiyet konusunda biraz iç karartıcı olabilir. Daha kuralcı, bireyselliğin ön planda olduğu ve rekabete dayalı bir toplum bireyleri strese sokabilir. Bireylerin kendilerini yalnız ya da amaçsız hissetmelerine neden olabilir. İş hepimizin kardeşliğinden hepimizin rekabetine geldiyse, iki seçeneği de görmüş ve iki seçenekten birini seçebilecek bireylerin yerlileri seçmeleri mantıksız olmaz. Bugün bu “yerli modelinin” neden tükenerek yok olduğunu sorabiliriz fakat dikkatli düşündüğümüzde bu modelin yok olmadığını ancak alt kültürler olarak toplumun farklı katmanlarına yerleştiğini fark edeceğizdir. Yerliler aidiyet konusunu çözseler bile kültürün nesnelleşmesini sağlayamayacaklardır.

Kirpinin Zarafeti

Şimdi tüm yukarıda söylediklerimi bozacak belki biraz can sıkacak bir şey söyleyeceğim. Bu konuyu ilginç bulduktan sonra neden böyle olduğunu düşündüğümde aklıma gelen gerçek nedenden bahsedeceğim. İnsanlar yerlileri seçiyor çünkü ortalama zekalar için, zekalarının ortalama olduğunun ortaya çıkmamasına imkan veriyor dayanışma toplumları. Birey burada önemseniyor çünkü toplum daha eşitlikçi çünkü insanları birbirinden ayıran ileri ile geriyi ayırt eden sistemler burada yok. Ortalama zekalı bireylerin, ilerlemenin olmadığı, insanlar arası ilişkilerin yoğun olduğu toplumları her zaman tercih edeceğini çünkü burada güçlü bireyselcilik ve rekabet duygusu olmadığı için zekalarının ortalama olduğunun ortaya çıkmayacağı düşünüyorum. Oysa ayrışmanın güçlü olduğu toplumlarda insan yetersizlik duygusuyla daha fazla karşılaşacaktır.

Çocukları düşünelim, daha ilk okuldan az çok haklarında kararlarımız oluyor. Ortaokulda belgeler veriyor, lisede keskin bir ayrıma gidiyoruz ve bu ayrıştırma işi gidebildiği kadar gidiyor. Herkesin toplumsal ve eşit olmayan bir konumu oluşuyor ve bu yarı hiyerarşik düzen çok büyük stres kaynağı. Çünkü artık topluluk uyumu ve dayanışma yerini yeteneklere bıraktığında birey kendisini tehdit altında hissedebilir. Yerli toplumlarında bireyin dayanışmaya katkısı önemliyken artık beklenti iyi matematik bilmek olmuştur. Başarı ve başarısızlık daha belirgin ve göz önündedir.

İnsanların çok çok büyük bir çoğunluğu ortalama zekadadır ve ortalama zekada olmakta bir sorun yoktur. Yine de sanırım bazen bu insanlar arasından “albatroslar” çıkar. Teorinin ve usun dünyasında uçmak isteyen yetenekli bireyler. Yerli toplumlarında acaba bu bireyler ne yapar? Sanırım üstünde uçacak okyanuslar bulamayıp mutsuz olabilirler. Yerli toplumları belki sadece bu insanlar için yeterli fırsatları sunmaz. Yeteneklerini gösterebilecekleri uygun ortamlar ortaya çıkmamış olabilir. Aidiyet duyamadıklarını hisseden bu insanlar kendilerini saklayacaklardır. Kirpinin Zarafeti romanındaki Renée gibi sadece uyumluymuş gibi görünmeye çalışan toplumuna yabancılaşmış bireyler olacaklardır. Hem aidiyet hem de üstünde uçulacak engin okyanuslar bulunamaz mı? Modernitenin ikilemi belki de budur.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.080 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.