Dillerin Birbirinden Farklı Olması Üzerine

Chomsky’nin Dilim Mimarisi kitabında dilin ortaya çıkması ve farklılaşması üzerine çok düşündürücü bilgiler yer alıyor. Kitaptaki genel hava dille ilgili aslında çok az şey bildiğimiz. Dille ilgili bildiğimiz şeyler olduğu gibi bilmediğimiz çok şey de olduğu. Kitaptaki önemli bir tartışma konusu ise bu yazının konusu. Dillerin birbirinden farklı olmasının nedeni nedir?

Dil doğuştan mıdır? Bir çocuğa hiç dil öğretilmezse ne olur?

Yapılan deneyler ve anlatılan hikayeler göstermektedir ki dil doğuştan değildir. Çocuk dili yaşadığı çevre içinde öğrenir. Elbette dil öğrenebilme yetisiyle doğar fakat kendi kendine büyümeye bırakılan çocuklar herhangi bir dilden kelime kullanmaz ya da bir dili konuşmaya başlamazlar. Kritik zaman geçilirse artık dil öğrenemeyebilirler de. Kitapta bazı işaret dili öğretilmeyen sağır çocukların kendi işaret dillerini oluşturduklarından bahsedilir. Dil bilmeyip bir araya gelen çocuklar bir işaret dili oluşturacaklardır kendi aralardında.

Dilin amacı duygu ve düşüncelerimizi karşı tarafa iletmekse bunun bir yolunu bulmamız gerekecek. Tüm diller aynı ihtiyacı karşılamak için türemiştir. Öyleyse evrensel bir işaret dili olmadığı gibi dillerin de evrensel olması beklenmemelidir. Yansımadan (şırıl şırıl) türemiş ortak kelimeler olması beklenebilir bu durumda. Bir araya gelen insanlar bir şekilde dil oluşturacaklardır çünkü duygu ve düşünceleri karşı tarafa ifade etmeleri gerekir. “Tırmanmak” ya da “climb” arasında şekil farkından başka bir şey yoktur.

Dili ortaya çıkaran kelimeler değil kavramlardır.

Kelimelere takılmamak gerekebilir çünkü dil bir araçtır ve duygu ve düşünceleri iletir. Öyleyse asıl olan kelimenin söylenişi değil içeriğidir. Çünkü birbirimize bir şey söylerken aslındaki ondaki “imgeye” çağrışım yaparız. Birine elma ya da apple dememiz sadece bir çağrışımdır. Zihninde canlanan elma bizimkiyle aynı olmayacaktır. “Elma” veya “apple” demenin çok anlamı yoktur. Kitaptaki şu ifade çok önemlidir:

Tırmanma, takip etme, koşma, ağaç, kitap ve benzeri kavramların temel olarak sabit olduklarını düşünmek için çok neden var. Bunları incelediğinizde, son derece karmaşık özelliklere sahip olduğunu fark edersiniz. Bu klasik sözlükçülükte fark edilmiş şeyler değil. Büyük Oxford İngilizce Sözlük’ü (büyüteçle okunan sözlük) okuduğunuzda, bir sözcüğün tanımını elde ettiğinizi düşünüyor olabilirsiniz, ama durum hiç de böyle değil. Tek elde ettiğiniz şey birkaç ipucu ve geriye kalan bütün ayrıntıları doğuştan gelen bilgileriniz dolduruyor ve sonunda o sözcüğün ne anlama geldiğini biliyor oluyorsunuz…

Dilin Mimarisi / Noam Chomsky

Evrimsel süreç aynı ise konuşulan diller neden bu kadar farklı?

Eğer evrimsel süreçte ağız, çene, dil gibi yapılar birlikte evrimleştiyse dillerin de aynı olmasını beklememiz gerekmez mi? Eğer tüm altyapı aynıysa sonucun da birbirine benzer olması gerekmez mi? Eğer gerekiyorsa neden bu kadar fazla dil var? Bu sorunun cevabını bilmesek de bazı görüşler var. Bu görüşlerden biri şöyle özetlenebilir: Yüzeysel olarak bakıldığında dillerin gramerleri ve kullanımları arasında çok büyük farklar varmış gibi görünebilir. Bunun nedeni bizim dilin altındaki ilkeleri bilmiyor oluşumuzdur. Eğer dilin matematiğini bilseydik diller arasındaki farkların çok yüzeysel olduğunu ve neredeyse aynı olduğunu görecektik.

Diller bu anlamda çok farklı gibi görünüyorlar. Çekim sistemi görece zengin olan Sanskritçeyi ele alalım; bu dilde çok sayıda çekim eki duyuyorsunuz. İngilizcede neredeyse hiç yok, Çincede ise daha da az var. Bunun için bunlar birbirlerinden tamamen farklı gibi görünüyor. Dahası, bunlar farklı dillerde bambaşka yapısal konumlarda ortaya çıkıyor gibi görünüyorlar, bu da kelimesi kelimesine çeviriye benzer hiçbir şey elde edemeyeceğiniz anlamına geliyor. Ancak, gün geçtikçe, bu farklılıkların yüzeysel olduğu ortaya çıkıyor. Yani, çekimlemesi olmayan Çince ile çok sayıda çekimlemesi olan Sanskritçe ikincil önemdeki sözlükçe özellikleri dışında belki de aynılar. Eğer öyleyse, o zaman onlar zihin açısından aynıdırlar…

Dilin Mimarisi (Noam Chomsky

Bu düşünceyi destekleyebilecek bazı örnekler mümkün sanırım. Diller ortak bir matematik üstüne kurulmuş olabilir. Örneğin tüm dillerde devrik cümleler vardır. Daha doğrusu söylemek istediğimizi kelimelerin yerlerini değiştirerek söylesek bile karşımızdaki anlar. İkinci olarak dillerde kısa olanın çok kullanılması ilkesi söz konusudur. Bütün dillerde an çok kullanılan kelimeler en kısa olan kelimelerdir. Örneğin bu Türkçe için bir, ve, ile, da gibi kelimelerken İngilizce için the, a, and, for gibi kelimelerdir. Dilin bu ilkesini açıklayan Barış Özcan videosu için buraya bakabilirsiniz.

Peki diller neden farklılaşmıştır?

Bir dil genellikle, uygun koşullar altında, 2000 yıl içersinde, yaşayan 8-15 akraba dil doğurur -Batı Germen, Roman ve Doğu Polinezya dilleri buna birer örnektir. Ama ‘uygun koşullar’ tanımlaması görelidir.

Dilin tarihi / Steven Roger Fischer

Bunun nedeni tarihi, kültürel, coğrafi etmenler olarak kabul edilir. Yaşanan coğrafyanın dili etkilediğini biliyoruz. Tarımsal üretimin yoğun olduğu bir bölgede meyvenin olgunluk düzeyi ile ilgili daha fazla kelime üretilmişken bir sanayi toplumunda performans üzerine daha fazla kelime üretilebilir. Bu kelimeler diğer diller tarafınca kolayca benimsenebilir. Toplumların modernleşmesi arttıkça da dile yeni kelimeler eklenir. Yeni kavramlar yeni kelimeleri getirdiği için dil farklılaşabilir. Göçebe bir toplumun dili ile bir bilgi toplumunun dili çok farklı olacaktır.

Dil yaşayan bir şey olduğu için sürekli değişir ve özünden uzaklaşır. Örneğin Göktürkçe kelimeler bile bugünün Türkçesine çok benzediği halde bize tuhaf gelmektedir. Gelişen toplum ise diğer dillerle ilişkiye girerek daha da farklılaşır. Gelişme doğal olarak yeni kelimeler üretilmesine neden olur. İnternet, drone, tank görece yeni kelimelerdir. Örneğin Osmanlı’da modernleşme adımlarını atarken yeni kelimeler türeterek onları Şark’a hediye etmiştir.

Dil ölebilir de. Bir dil artık onu konuşan kalmayınca ölmüş sayılır. Ölmek üzere olan birçok dil vardır. Dünya nüfusunun yarısı 15 farklı dili konuşuyor. Geriye kalan diller 10.000 kişiden az kişinin konuştuğu diller. Bugüne kadar 6.000 dilin öldüğü düşünülüyor.

Konuştuğumuz dil düşünme biçimimizi etkiler mi?

Bu yazıyı okurken Türkçe düşündük hep. Peki anadilimiz Almanca, Farsça, Rusça ya da başka bir dil olsaydı bugün olduğundan farklı mı düşünecektik? Steven Pinker cevabın hayır olduğunu, dillerin, konuşanların düşünceleri üzerinde hiçbir önemli etkisi olmadığını söylüyor Dil İçgüdüsü kitabında. Bunu varsaymamıza neden olacak hiçbir bilimsel kanıt yoktur.

Son olarak;

Dillerl ilgili yukarıda yazılanlarda tek bir görüş ele alınmıştır. Daha ayrıntılı ve doğru bilgiler için Dilin Mimarisi kitabını okuyabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.071 aboneye katılın
%d