Dünyanın Tinini At Sırtında Taşıyan Adam ya da Napolyon

Savaş ve Barış yeni bitti. 19.YY’da yazılıp Napolyon’dan bahsetmeyen ciddi bir kitap yok neredeyse. Aslında Napolyon’dan bahsetmek demek daha doğrusu Savaş ve Barış kitabındaki Napolyon’dan bahsetmek demek 19.YY determinist tarih anlayışıyla temas etmek demek. Benzer bir tarih anlayışı Sefiller kitabında da var. Savaş ve Barış’ta Napolyon’un Rus toplumuna etkileri tartışılırken tarihin ve iktidar ilişkisi en temelde ele alınan konulardan biri. Tolstoy tarihin akışını ele alırken tek adamın tarihe yön verdiği fikrini reddediyor. Ona göre tarihi ilerleten şey binlerce milyonlarca küçük kararın yarattığı dalgalanmadır diyebiliriz.

Sefiller’de Victor Hugo da bu görüşü savunur. Milletlerin kaderi tek bir adamdan çok daha büyüktür. Napolyon ya da başka bir lider yanlış bir karar aldı diye ya da ülkeye zarar verecek yönde eylemlerini derinleştirmek istiyor diye o milletin kaderi değişmeyecektir. Olaylar yine varması gereken yöne varacaktır. Bu görüşte bizi rahatsız eden şeyi irdeleyelim. Buradaki rahatsız edicilik tüm kader anlarının ve kahraman tek adam mitlerini yıkılmasıyla ilgili. Bu cümlelerden, “Her şey olacağına varır.” çıkarımı yapılırsa bireyler sinizmde sürüklenebilir. Bir milletin kaderini değiştirebilecek büyük kararları kim alır? Elbette iktidar. Şimdi asıl soruya gelelim: İktidar tam olarak nedir ve nasıl bir milletin iradesinin toplamına dönüşür?

Tarihin akışının yönü iktidarların gideceği yeri belirler, iktidarlar tarihin akış yönünü belirleyemez.

Tarih tek bir bireyin ya da iktidarın verdiği kararlarla şekillenmiyor, tarih bütün bireylerin kolektif kararlarının bir toplamıdır. Bir dakika. İktidar da biraz böyledir. İktidar milyonlarca insanın ortak ruh halinin yansıması olarak oradadır. Eğer iktidarlar kitlelerin istek ve düşüncelerinin zıttı yönde davranırlarsa uzun süre iktidarda kalamazlar. İktidar aslında tarihin ruhunun iradesinde toplandığı kişidir. Hitler yargıladığında Almanya yargılar ve Hitler güldüğünde Almanya gülerdi. Elbette bu Napolyon için de geçerlidir. Farklı düşünceler olsa da diğer düşünceleri ve güç gruplarını yok ederek ortaya çıkan irade artık toplumsal iradedir. Napolyon’un ortaya çıkması için Napolyon’a susamış bir toplum gerekiyordu ve Napolyon’un ortaya çıkması için kargaşa içinde bir toplum gerekiyordu denilebilir.

Napolyon’un ortaya çıkması için Fransız İhtilali, onun ortaya çıkması için belli bir refah kaybı, onun da ortaya çıkması için başka nedenler zinciri olduğunu kabul edelim. Bu durumda Napolyon eğer Napolyon’a ihtiyaç duymayan bir toplumda ortaya çıksaydı belki tarih sahnesinde hiç olmayacaktı. Bunun yanında Napolyon eğer insanlara istediklerini sunmak yerine kendi iradesiyle kararlar almayı tercih etseydi yine iktidarda kalamayacaktı. Onun iradesi bir milletin iradesi olarak artık tek gerçek yargılanma olan ilahi yargılanmadan geçiyordu. Eylemin yol açtığı sonuçlar. Neden ve sonuçların Tanrısı bir anlamda tin onu desteklediği sürece Napolyon iktidar olarak kalacaktı.

Eric Hoffer muhtemelen bu görüşe karşı çıkardı. Ona göre Hitler yerine Göring gelse ya da Stalin yerine Troçki gelseydi bu kitle hareketlerinin yönü değişip sakince yeni müesses nizam haline gelebilirlerdir. Tolstoy ise muhtemelen bunun mümkün olmayacağını Stalin yerine Troçki gelse bile onun Stalinleşeceğini savunurdu. Çünkü bireyler tarihin akışına yön vermez tarihin akışı bireyleri sürükler.

Kant’ın kendinde şeyi (Ding an sich) ve Tolstoy’un kendinde amaç kavramı

Tin Napolyon’un atının sırtında ya da başka bir şekilde tarihte açımlanırken olaylar olması gerektiği gibi olacaktır. Tolstoy olayların oluş sebepleri üzerinde de oldukça kuşkuludur. Bir elma ağaçtan düştüğünde, bunu botanikçi ayrı, fizikçi ayrı, çiftçi ayrı, elma ağaçtan düşsün diye dua eden çocuk farklı sebeplere bağlayacaktır. Hangisi doğrudur? Elbette hepsi de doğru olabilir ama elmanın ağaçtan gerçekten düşme sebebi nedir? Yine onun bir örneğine göre bir arı kovanına bakan arıcı, arıların amacının bal yapmak olduğunu, botanikçi çiçekleri döllemek olduğunu, daha dikkatli bir arıcı dişi arıyı döllemek olduğunu düşünecektir. Bunlar sebepler olmakla birlikte arının gerçek var oluş sebebini kim bilebilir? Burada Tanrıya açılan mistik bir arka kapı olduğu açıktır. Tinin hangi sebeple ve ne şekilde hangi iradeye bağlı olarak ilerlediği sorgulanmaya açıktır.

Tolstoy’un bu kendinde, bizim bilemeyeceğimiz amaç düşüncesi Kant’ın kendinde şey dediği kavramın amaçlar için genişletilmiş haline benzemektedir. Tarihin yani tinin açılımı belli neden sonuçlar bağlamında kaçınılmazdır ve olaylar bizim onları anlayamayacağımız sebeplerle olmaktadır. Biz ancak olup bittikten sonra onlara bir yorum bir anlam vererek gerçeği basitleştiririz. Napolyon’un hatasını onun Batı’ya değil Rusya’ya yönelmek olduğunu söyleyerek neden sonuç zincirini sonlandırırız fakat Napolyon’un Rusya’ya yönelmesi belki de kaçınılmazdı. Bununla beraber bu görüşleri 19.YY’ın deterministik ve Hegelci tarih anlayışı olarak görmekte sakınca yoktur. Özgür irade yoktur. İrade bir kanuna göre işler ve bu kanun Newton kanunları gibi geçerlidir ve özgür irade bir yanılsamadır.

Bireyler muhtemelen bu kadar da edilgen değildir diye mi düşünmeli? “İnsanlar tarihleri yaparlar fakat istedikleri gibi değil, içinde bulundukları koşullar içinde.” Tolstoy da aslında günümüzü çok ıskalamamış. Söylediklerinin bugün yanlış olduğu ortaya çıkmamıştır. Bu tartışmayı 21.YY’a taşıyacaksak, diyebiliriz ki olasılıklar evreninden bir demet yapıyor olmamız daha olasıdır.

2 yanıt

  1. Nazik yorumunuz için teşekkür ederim.

  2. Delininbirisi avatarı
    Delininbirisi

    Her yazınız zihnimizi ayrı açıyor. Umarım hiç tükenmeden yazmaya devam edersiniz. Emeğinize sağlık.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.080 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.