Geist ya da Geçerken Kalmak

Marxizm doğası gereği felsefeye karşı kuşkucuydu. Sınıflar arasındaki mücadelenin tarihin itici gücü olduğunu söylüyordu. Ezilen sınıf vardır. Ezen sınıf vardır. Tarih bunlar arasındaki mücadeledir. Ezen sınıf bir söylem oluşturarak kendini haklı gösterir. Entelektüeller ve kurumlar bu haklı olma sürecine hizmet eder. Amaç ezilenleri sisteme razı etmektir. Hakim sınıfın tüm bu “felsefi” söylemleri bir anlamda rızanın imalatı için kullanılan araçlardır. Sözcükler silahtır. Aslına bakarsanız her şey propagandadır. Yaşamın kendisi diyalektiktir çünkü.

Dini bir referans vereceğim. “Şüphe yok ki şu, benim kardeşimdir, doksan dokuz dişi koyunu var ve benimse bir tek dişi koyunum; öyleyken onu da bana ver dedi ve konuşmamızda beni alt da etti.” Marxizmin olaylara bakışı biraz böyledir. İdeoloji başlı başına kurulu düzenin mümkün tek düzen olduğunu kitleleri ikna etme işidir. Doksan dokuz koyunu olduğu halde bizim elimizdeki bir koyunu almaya çalışabilir ve bunun adil olduğuna bizi ikna etmeye çalışabilir biri. İtiraz etmek için elimizdeki tek şey sözcüklerse mücadele çoktan kaybedilmiştir. Söze değil eyleme odaklanmak gerekir.

Felsefe elbette bunları kapsayan ve aşan bir insan edimi olarak kabul edilirse bu eleştiri yersizdir. Yine de filozofların görüşleriyle ilgili bir sorun vardır. Felsefe belli bir zaman için geçerli olan bağlamlar inşa edebilir. Olaylar ve olgular belli bir açıklamaya ya da matematiğe hapsedilip kenara kaldırılamaz. Yaşamın kendisi kaygan bir zemin üzerindedir ve bir konu üstüne düşünüldükten sonra konu mumyalanıp bir kenara koyulamaz. Bunun nedeni hayatın dondurulmaya elverişli olmaması hep hareketli ve değişken olmasıdır. Bir fikir ya da felsefe sadece o “zamanın” paradigmasının bir ürünüdür. Bir gerçek ancak birkaç yüzyıl gerçek kalabilir. Zaman değişir ve fikrin saltanatı yıkılır. O fikrin ortaya çıkmasını sağlayan zemin kayar çöker ya da değişir. Artık yeni zemine uygun yeni bir fikir gerekir.

En büyük zekaların bile görüşlerinin birkaç yüzyıl sonra çok öneminin kalmaması bununla ilgilidir. Bugün ortaya atılan bir fikrin yüzlerce yıl sonra da geçerli olması pek mümkün değildir. O fikri ortaya çıkaran koşullar değişecektir dahası yeni hiç bilinmeyen fikirler ve kavramlar ortaya çıkacaktır. Birkaç yüzyıl sonra ortaya çıkacak fikirleri bugün ortaya çıkarmak mümkün olmayacak çünkü yarının rüzgarı yarın esecektir. Geist yarın yeni bir şeyler getirirken eski şeyleri de geçersiz kılacaktır. Altyapı üst yapıyı belirlediği için altyapı değişecek dolayısıyla üstyapı da değişecektir. Nasıl madde zaman karşısında yapısını kaybediyorsa fikirler de yok olmaya başlayacaktır. Terry Eagleton Marx’tan şu alıntıyı yapar: “Filozofun beynindeki felsefi sistemleri inşa eden tin, işçinin elleriyle demiryollarını inşa eder…”

Felsefe, hakikati arar ama onu hep geçici biçimlerde bulur.

Fikirleri, olay ve olguları mumyalaştırmak onları ortaya çıkaran geistı ıskalamak anlamına gelir. Fikirler kendilerini ortaya çıkaran koşulların çocuğudur. Filozofların fikirleri dönemin maddi teknolojik ve ekonomik durumundan bağımsız ortaya çıkmaz. Hiçbir şey iktidar ilişkilerinden bağımsız ele alınamaz. Sosyalizm bir işçi sınıfını gerektiririr mesela. Sosyal medya için internet, internet için bilgisayar gerekir. Bunlarla ilgili fikir ve politika üretmek için uygun koşulların oluşması gerekir. Siyasi ve felsefi fikirler de nihayetinde bir üst yapıdır ve fikirler ölümsüz geistın ölümlü çocuklarıdır.

Hiçkimse ve hiçbir fikir toplumun dışında değildir. Şehrin dışında değildir ve iktidarın etki alanı dışında değildir. Bir meseleyi ele almaya çalışmak onu bağlamından koparmaktır aynı zamanda. Bağlamından yani zamanın ruhundan. Bu köksüzleşme tehlikesini beraberinde getirir. Birey toplumun, toplum ise mevcut ekonomik koşulların sonucudur. Bunların hepsi zamanın ruhunun bir sonucu olarak oradadır. Fikirler, olay ve olguların nasıl olduğunun basit açıklamalarıdır sadece. Sonsuza giden nedensellik zincirinin bir durağında beklemektir açıklama yapmak. O açıklamanın da bir nedeni vardır ve bu nedenlerin nedeni geisttır.

Bilim dalları da bu açıdan miyoptur. Bilim zamanın ruhu olan ve ne yöne gideceği bilinemeyecek olan geistın o andaki görünümü üzerine konuşabilir. Yarın denkleme yepyeni hiç tahmin edilemez bir şey girerek bütün oyunu değiştirebilir. Üstüne konuştuğumuz zemin o kadar kaygandır ki bu yazı da kendini inkar etmek zorundadır. Bu yazı da bir bağlamının ürünüdür ve yazıldığı an itibariyle, yeni bir üstyapının habercisi ya da onun çocuğudur. Böylece yazı bir meseleyi ele almanın onu basitleştirmek ve bağlamından koparmak olduğu gerçeğinden kaçamaz. Kendi kuyruğunu ısırarak var olmaya devam eder.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.080 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.