Demokrasi, seçim, oy verme, eşitlik, adalet gibi birçok kavramla birlikte düşünülebilen bir olgu. O kadar iç içe geçmiş ve kavramlar yumağı haline gelmiş bu kelime artık sadece kendisinin gerekçesi olarak kullanıldığı için artık ne olduğu da ikinci planda kalmıştır. Bunun sakıncası ise demokrasinin sadece belli şartlarda ortaya çıkabilen ve kaybolması her an ihtimal dahilinde olan bir insanlık kazanımı olduğunun unutulmasıdır.
İnsanlık çok çok uzun süre monarşilerle yönetilmiştir ve demokrasi göreceli olarak çok yeni bir meseledir. Kelimenin ismini bulan Yunanlıların uyguladığı demokrasi elbette günümüz demokrasileri ile çok az ortak noktaya sahiptir. Kölelerin ve kadınların oy hakkının olmadığı ve doğrudan uygulanan bu demokrasi elbette farklı tür bir demokrasidir. Dünyada demokrasi tarihi ele alınırken en önemli belgelerden birisi de Magna Carta olarak kabul edilir. İlk kez bir monarkın yetkileri soylularca kısıtlanmış ve kral bazı şartları kabul etmek zorunda kalmıştır.
İnsanlık çok uzun süre monarşilerle ya da oligarşilerle idare etmiştir. Demokrasi yakın bir meseledir ve hala dünyadaki ülkelerin hepsi bir demokrasi değildir. Demokrasi bazı şartlar sonucunda ortaya çıkar ve koruyup kollanması gerekir çünkü elden gitmesi sanılandan daha kolay olabilir. Kölelik Yolu kitabını Hayek 1944’te yazmıştı. Sanılanın aksine nesiller birbirlerinin tecrübesinden faydalanamaz.
Demokrasinin doğal kökenleri üzerine
Love, Death and Robots’un 2. sezonu çok zayıf olsa da 3. sezonu harikaydı. Netflix’teki bu seriyle ilgilenmemi dizinin 1. bölümünde yayınlanan Zima Mavisi yazısı sağlamıştı. Serinin üçüncü sezonunda demokrasi ile ilgili bazı sahneler vardı. İlk bölümde, aynı akıbete uğramamak için insanlığın soyunun neden tükendiğini araştıran robotlar üç farklı tür önlem alan insanları inceliyorlardı. Bir takım devlet adamı bir sığınakta buluşup tarım yaparak hayatta kalmayı denemişler fakat bir mantar küfü bütün tarım sistemlerini çökertmiş ve yemekte “kimi” yiyeceklerini oylamaya başlamışlar. Ultra demokrasi demişler buna da 🙂
Demokrasi uygun koşullar ortaya çıkmadığında rezaletin ve çaresizliğin de aracı olabilir. Alın size ultra demokrasi ama neye yarar? Keşke olmasaydı. Serinin ikinci bölümü ise çok daha radikaldi. Canavar mürettebattan insanlarla dolu bir adaya bırakılmasını istiyor. Adaya bırakılırsa hem çoğalacak hem de binlerce masum insan ölecek ama canavardan kurtulmuş olacaklar. Canavar onları sağ bırakacak. Eğer canavarı kandırıp ıssız bir adaya bırakırlarsa insanlar ölmeyecek ama hayatlarını tehlikeye atmış olacaklar. Demokratik olduğu için sonuç iyi mi olacaktır?
Aynı bölümün başında daha çarpıcı bir sahne vardır. Mürettebat, canavarın olduğu yere kimin gidip yem olacağını belirlemek için çöp çekmektedir fakat son ikiye cılız biri ile çok iri biri kalır. Kısa çöpü iri adam çeker ve canvarın yanına gitmesi gerekir. İri adam hemen kural değiştirir. Lideri tespit ettiğimize göre şimdi kimin aşağıya ineceğini belirleyelim der ve cılız adamı aşağı inmeye zorlar. Mürettebat iri adamla zıtlaşmak istemez ve cılız adamın inmesi için baskı yaparlar. Cılız adam aşağıya inmek zorunda kalır.
Bu sahne göstermektedir ki birbirini dengeleyen güçler olmadıkça demokrasi uygulanamaz. Demokrasinin doğal olması için, yıkılmaya müsait değil de güçlü olması için denk güçlerin seçtiği bir sorun çözme yöntemi olarak kabul edilmesi zorunludur. Mürettebatın hepsi iri ya da hepsi silahlı olsaydı demokrasiye uyulmak zorunda olacaklardı muhtemelen.
Magna Carta, Birleşmiş Milletler ya da Güçler Ayrılığı
Antik Yunanda taraflar arasında eşitliği sağlayan denk güçler arasında karar veriliyor olmasıydı. Magna Carta’da kralı dizginleyen yine halk değil, farklı bir güç grubu olan soylulardı. Monarşilerdeki başka ailelerin güçlenmesine izin verilmemesi ve “müsadere” uygulaması bu bağlamda ele alınmadıkça anlaşılamaz. Unutulmaması gereken gerçek şudur ki demokrasi olacaksa ancak eşitler arasında olabilir. Taraflardan birinin elinde tokmak varken ya da biri birine ekonomik olarak temelden bağlıyken demokrasi bir dekor olacaktır. Olan bitenin belki demokrasi gibi görünmesi sağlanacaktır ama ilk ciddi sınavda demokrasi sınıfta kalacaktır.
Birleşmiş Milletler esasında eşitliğin güçle ilgili olduğunu ortaya koyan dünyanın medeniyet seviyesini ortaya koyan incelenmesi gereken bir yapıdır. Beş daimi üyeden birinin istemediği bir şey karşı taraf ne kadar kalabalık olursa olsun bir işe yaramayacaktır. Üstelik bu akılsızca da değildir elbette. Çünkü bu beş ülke kısmen birbirlerini dengeleyecek ülkelerdir. Eğer tek bir daimi üye olsaydı yapı hızla bir tür tiranlığa dönüşebilecektir.
Demokrasilerin büyük buluşu güçler ayrılığı eşit güçte en az üç güç olup birbirini dengelemesi düşüncesinden doğmuştur. Çok partili siyasi seçimler de elbette aynı anlayışın bir gereğidir. Demokrasi olması için eşit güçlerin mücadelesi gerekir. Karşıt güçler ortadan kaldırılırsa tıpkı serbest piyasa ekonomisinde olduğu gibi olumsuz sonuçlar kaçınılmaz olacaktır. Öyleyse demokrasinin güçlenmesi için her bir yurttaşın münkün olduğunca güçlü olması gerekmektedir. Demokrasi kelimesi de etimolojik olarak halkın gücü anlamına gelmesi de isabetlidir ama belki de hedef istenmeden vurulmuştur.
Bir Cevap Yazın